Modern Dünyanın Açmazı: Yükselerek Düşmek

21 Ocak 2021

 

İnsanlık iki yoldan ve iki sondan birini tercih etmek zorunda. Bu cümle, devamında gelecek ve kendisini açıklayacak ifadelerle birlikte kendi içinde tutarlı bir anlam dünyasının giriş cümlesi olabilir. Üzerine derinlemesine düşünülmediğinde pek itiraz da almaz. Ancak cümledeki iki kavram itiraza ve izaha muhtaç aslında. Bu cümlede “insanlık” adında tek parça bir yapının varlığı kabul edilmiş görünüyor. İki şeyden birini tercih edecek bir akla, idrake ve iradeye sahip bir varlık. Sosyolojik bir kavramdan çok sanki akıl, irade sahibi bir varlıktan bahsediyoruz. Hâlbuki farklı coğrafyalara yayılmış, birbirinden farklı kültürlerde var olan yaklaşık 8 milyar insandan; binlerce farklı grup, toplum ya da topluluktan müteşekkil bir kavramdan bahsediyoruz. Dolayısıyla “İnsanlık tercih etti, tercih edecek vb.” denildiğinde iki şeyden birini tercih edecek akıl, idrak, irade sahibi bir “varlığın” olduğu kabulü oluşuyor. Ancak böyle bir varlık yok. Bu cümleye önce bu noktadan itiraz edilmelidir. İtiraz ve izah gereken diğer kavram da “tercih”. Bu kavram da itiraz ve izaha muhtaçtır. Farz edelim ki “insanlık” iki yoldan birinde devam ediyor. Bu bir tercih mi, maruz kalmak mı, mecburiyet mi?

 

Giriş cümlesine bu noktalardan yapılacak itirazları peşinen kabul ettikten sonra “insanlığın” devam edeceği iki muhtemel yolun ne olduğu ve iki yolun da akıbette ulaşacağı yerlerin istenilen yerler olup olmadığı konusu üzerinde düşünelim.

 

Birinci yol, insanlık üretim tüketim noktasında potansiyelini en üst noktada kullanarak ekonomiyi,  dolayısıyla refah ve konfor dünyasını büyütmeye devam edecek. İkinci yol da insan temel ihtiyaçlar bağlamında en az üretim tüketimle yaşamını var edecek ve tabiatı tasarruflu kullanacak.

 

Birinci yolun ana arter olacağı, ikinci yolun edebiyat, tasavvuf ve felsefenin konusu olmanın dışında, bazı kişisel tercihler dışında pek bir anlamı olmayacağı ortalama aklın kolaylıkla fark edeceği bir şeydir. Buna rağmen iki yol üzerine düşünmeyi sürdürmek istiyorum.

 

Birinci ve ana arter saydığımız yol “üretim-tüketim” kavramları etrafında var olan yol. Günümüz dünyası bu iki kavram etrafında var olan bir dünya. Bu kavramlardan birinde meydana gelecek gerileme, zayıflama, gevşeme, azalma bir kıyamet senaryosu olarak görülür. Üretimin azalması, tüketimin azalması ya da her ikisinin birden ya da tek tek azalmaları bir felaket habercisi. Ekonomik dengeler, finansal göstergeler bozulur; iflaslar ve iş kayıpları yaşanır. Küresel çapta bir üretim-tüketim azalmasından bahsediyorsak bu küresel çapta ekonomik kriz anlamına gelir. Bu krizin hem bireysel hem toplumsal hem de küresel bazda doğuracağı trajik sonuçlar vardır. Ekonomik kriz; iflaslar ve iş kayıplarının sebep olduğu bireysel-toplumsal buhrandan, parçalanmış ailelerden terör eylemlerine, iç savaşlara kadar uzanacak bir dizi felaketin tetikleyicisi olur. Ekonomik krizler aynı zamanda iktidar mücadelelerini daha da sertleşir. İktidar savaşları “kalabalığın algısını en etkili manipüle eden” odağın kazanacağı bir savaş olduğuna göre bu süreçte kullanılan savaşçı-yıkıcı dilinin kalabalıkların algısı üzerinde meydana getireceği tahribatlar da hesaba katıldığında üretim-tüketim döngüsünde meydana gelecek bir olumsuzluğun doğuracağı felaketin boyutları daha iyi anlaşılabilir. Onun için iki yoldan birini tercih edecek bir varlıktan ya da insanlıktan bahsedilebiliyorsa, tercih eden varlık üretim-tüketim döngüsünü durduracak bir tercih yapmaya cesaret edemez.

 

Bu noktada kapitalizm adına büyük bir başarı olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Artık insanlık için kapitalizmden başkası, kapitalist olmayan bir dünyanın yaşanabilir olması mümkün değildir. Bu algı, çeşitli itirazlar olsa bile genel bir kabule dönüşmüş durumdadır ve bu da kapitalizm adına bir başarı sayılır.

 

Sadece edebiyat, tasavvuf ya da felsefenin konusu olabilecek ikinci yola gelince: İnsanlık artık ihtiyaç kavramını tekrar tanımlamak zorunda. İhtiyaç nedir? Hava, su, gıda, barınma sadeliğinde belirlenecek temel ihtiyaçlar listesi etrafında bir dünya. Üretilen her eşya için belirli miktarda hava ve suyun geri dönüşümsüz biçimde kirlendiği, belirli miktarda toprağın doğurganlığını kaybettiği ve kirlendiği artık bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Yani ihtiyaç fazlası üretilen her şey dünyayı ve yaşamı tüketmekte hayatı yok etmekte. Çeşitli motivasyonlarla sürdürülen üretim-tüketim döngüsü aslında ekonomiyi var edip büyütürken yaşamı yok edip küçültmekte nihayetinde yok etmektedir. O halde temiz hava, temiz su, verimli toprak ve daha güzel bir dünyada yaşamak için ihtiyaç dışı üretim ve tüketimi kısıtlamalı ve daha mütevazı bir yaşamı tercih etmeliyiz “insanlık” olarak. Bu yaklaşım gayet mistik, felsefi hatta tasavvufi bir yaklaşım. Ve modern dünyada pek bir anlamı yoktur. Belki bireysel olarak tercih edilebilir ancak genele şamil olmaz.

 

Birinci yol üretim-tüketim döngüsünde konfor ve haz içinde yok olacak bir sona insanlığı götürürken; ikinci yol çökmüş bir kapitalizm, işini kaybetmiş milyarlarca insan, temel yaşam becerilerini ilkel biçimde sürdürme kabiliyeti olmayan insanları trajik biçimde yok oluşa götürür. Yani “açlık bilmeyenler açlık çekmeye başladıkları zaman”* erdemli bir dünya hayalinin güzel ve uzak bir hayal olduğu anlaşılır. Ancak dünya; havası, suyu, toprağı temiz bir yer olarak kalır.

 

Muğlak ve muhayyel bir umutla her halükârda “insanlığı” bekleyen bu ürkütücü akıbetin “biz”e çok uzak olduğu, beşerî aklın yine de çıkar bir yol bulacağı ve yaşamın süreceğini düşünen ve bilme inanan, bilimin er ya da geç dünyada bir cennet var edeceğini düşünenler olabilir. Bu, insanlık için son 3 yüzyılın en güçlü inancıdır. Şimdilik geldiğimiz yerin cennet olmadığı aşikâr.

 

Peki insanlık hangisini tercih edecek? Tabi ki insanlık diye tercih yapabilecek, ortak hareket edecek, ortak akıl ve irade gösterecek bir yapı yok ve olmayan bu yapı bir tercihte de bulunmayacak. Olana maruz kalacağız. Olan da kapitalizm algı, olgu, kavram ve kuruluşları ile dimdik ayakta. Ve onun en temel unsuru üretim-tüketim döngüsünü istikrarlı biçimde sürdürmek için kalabalıklar var gücüyle çalışacak. Belki kapitalizm de evrim geçirecek ancak felsefesinden bir şey kaybetmeyecek. Ve tükenen bir dünyanın nesneleri olarak insan da insanlık da tükenecek. Bu tükeniş sırasında bazı insanlar hayatın aslında hava, su, beslenme, barınma, üreme sadeliğinde yaşanabilecek bir şey olduğunu; dünya nimetlerinin adil paylaşıldığında herkese yetecek kadar çok olduğunu söyleyip duracak.

 

Bilim ve teknolojinin gelişmişliğine atıfla insan aklının her zorluğun üstesinden gelebileceğini iddia eden modernist dil “neden insanın huzurla yaşanabilecek bir hayat inşa edemediğini” bir türlü cevaplayamıyor. Sahi; dünya nimetlerinin adil bir şekilde paylaşıldığı, savaşların ve çatışmanın olmadığı, havayı, suyu, toprağı kirletmeden yaşadığımız bir dünyayı neden kuramıyoruz? “Makul gelişme” diye bir kavram niçin yok literatürde? Neden makul gelişme değil de maksimum gelişme en önemli hedef? Bunun yaşamı yok ettiği görülmüyor mu? Bilim insanları bu soruları cevaplamalı. İhtiras, nefis, ruh; hayatın bir imtihan olduğuna vurgu yapmadan bu soruları cevaplayamıyor muyuz? O zaman, soruları bilim insanlarına değil de bilge insanlara mı sormak zorundayız? Beşerî akıl her soruya cevap veremiyor mu yoksa?

 

Hangi sona nasıl ulaşırsak ulaşalım kıyametin mistik bir tehdit değil nihai menzil olduğu artık daha sık zihnimizi meşgul ediyor. Belki de kıyamet kopacak bir şey değildir, içinde yaşadığımız zamandır. Hindular böyle inanıyor. Uzun bir kötülükler zamanı, sonunda insan türü yok oluyor. Kali Yuga: İçinde yaşadığımız çağ. Kıyamete doğru yol alırken -bu yola Kali Yuga demek mümkün- modern zihin, aslında kendi yok oluşunu hazırlayan insanın “gelişmişliğin zirvesi”ne yol aldığını iddia ediyor. Bilim ve teknolojide şaşırtıcı bir hız ve çeşitlilikte ortaya çıkan yeni icatlar yeni değişimler gelişmişliğin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Bu zirve yürüyüşü aynı zamanda bir düşüş olabilir mi? Yükselerek düşmek: “Her şey zıttı ile kaimdir” sözünün ışığıyla bakarsak bu zıtlıkta belki de ilahi bir hikmet görürüz.

 

 

*Three Days of the Condor (Akbabanın Üç Günü)

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 396 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.