Bu yazı, yeni ABD Başkanı’nın aileden kalma büyük bir Hristiyan Kutsal Kitab’a el basarak yemin ettiği 20.01.2021’den bir kaç gün sonra bakanlar kabinesi belli olunca yazılmış bir yazıdır. Yeni Katolik ABD Başkanı’nın kabinesi yine yeni bir teopolitiğin işareti midir? ABD’deki çatışmalar, saldırılar, baskınlar, İslamofobik WASP ‘beyaz üstünlüğü’, bir ‘Perestroyka Amerikano’yı getirir mi tarih gösterecektir ancak ister evanjelik protestan olsun isterse katolik olsun, derin Amerikan teopolitiği değişir mi? Bu yazı bu soruyu ele almaktadır. Biden, yemin törenine giderken Delaware hahambaşı Michael Beals, Biden’ı “Bizim yeni Musa’mız”, Başkan yardımcısı Kamala Harris’i ise “Bizim Harun’umuz” olarak tanımlamıştır. Yahudilerin ister cumhuriyetçi olsun ister demokrat olsun, seçilen Başkanlara yönelik ‘siyonist duyarlıklı’ methiyeleri benzerlik göstermektedir. Öte yandan, yemin töreninden birkaç saat önce yeni Başkan Washington’da, Papa Francis’in 2015’te konuşmasını yaptığı, ilk Katolik Başkan Kennedy’nin cenaze töreninin yapıldığı Katolik Havari Matta Katedrali’nde ayine katılmış, ayinde Santa Clara Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Başrahip Kevin F. O’Brien, Biden’ın yapacağı konuşmayı İsa’nın sözleriyle kıyaslamıştı. Cumhuriyetçi Evanjelikler için İsa, Trump’ta tecelli etmiş, Demokrat Katolikler için ise şimdi İsa, Biden’da zuhur ediyordu.
Evet, ABD’de yeni hükûmet böyle bir atmosferde kuruldu. Bundan bize ne? ABD’de cumhuriyetçi-evanjelik hukûmet yerine yeni ‘demokratlar’ hukûmetinin nasıl bir süreçte kurulduğunu, seçim kampanyalarındaki çekişmelerden politik vaadlere, ırkçı/islamofobik/antisemitik şiddet olaylarından Kongre baskınına kadar nasıl gerçekleştiğini artık sosyal medyayı takip eden herkesin de neredeyse ‘uzmanca’sına bildiği malumdur. ABD’deki siyasi gelişmelerin Türkiye’de yaşayanlar için bir anlamı ve önemi var mıdır? Bu sorunun cevabı aslında bellidir. Elbette, Türkiye gibi Orta Asya, Ortadoğu ve Balkanlar üçgeninde tarihi misyonu olmakla kalmayıp; Afrika, Amerika(lar), Avrupa ve Asya jeopolitikasında da belirli sınırlarda rol oynayan bir ülkede yaşıyorsanız, ‘dünya jandarmalığı’ iddiasında bulunan, Türkiye’de olan bitenlere şöyle veya böyle müdahele etmeye çalışan ABD gibi bir ülkede olan bitenler sizi yakından ilgilendirir. Bir siyaset bilimcisi değil dinler tarihçisi gözüyle, bu kısa yazıda okuyucularımın dikkatine getirmek istediğim husus ise genelde üzerinde durulmayan bir konu: Amerikan siyasetinin yeni dönemdeki ‘katolik-yahudi’ teopolitikası ya da teostratejisi.
Ne demek bu Amerikan ‘katolik-yahudi’ teopolitikası? Öncelikle bu yazının sınırlarını aşan bir konu olsa da tanım olarak hatırlamak gerekirse kısaca teopolitika, ‘din ya da m ezhep ekseninde yapılan politika’ demektir. Özellikle Hristiyanlık açısından önemli olan ve Amerika’da evanjelik cumhuriyetçi siyaset konuşulurken, örneğin ABD’nin Ortadoğu politikası ile Hristiyan mesih teolojisi arasındaki ilişkiye de gönderme yapan tartışmalar bağlamında ele alınan bir kavramdır. ABD’de Beyaz Saray’da ister Evanjelik Cumhuriyetçi Hristiyanlar isterse Demokrat Hristiyanlar otursun, İslam dünyası ve Ortadoğu söz konusu olduğunda ABD teopolitikası, Hristiyan Siyonist bir ideoloji olarak devam eder. İster Trump isterse Biden olsun birisi Protestan Evanjelik Siyonist, diğeri Katolik Siyonist’tir. Bu anlamda, alışıldığın dışında da olsa üzerinde dikkatle düşünülmesi gerek husus, Hristiyan Siyonizm’in, uzun vadede Yahudi Siyonizm’inden daha tehlikeli olduğudur. Bunu ayrı bir yazıda ele alma ümidiyle şimdi yeni ABD yönetiminin Katolik-Yahudi teopolitikasıyla ilgili değerlendirmemize devam edelim.
Önceki ABD hükûmeti, ağırlıklı olarak Evanjelik Hristiyan bir politik söylem ve eyleme dayalıyken, şimdiki hukûmet katolik-yahudi çoğunluklu bir yapı olarak şekillenmiştir. Yeni başkan -eski siyasetçi- 78 yaşındaki Biden, konuşmalarında İncillerden ve mesela Papa Francis’in en son (3 Ekim 2020 tarihli) papalık bildirgesi olan ve Aziz Francis örneği üzerinden sözde ‘insanlığın kardeşliği’ temasından bahseden Fratelli Tutti’sinden alıntılar yapan dindar bir Katolik. Son Papa Francis’le dostluğu var. ABD’de ikinci Katolik başkan. Birincisi Kennedy idi. Amerikan siyaseti ve Katolik Hristiyanlığı ilişkisi hakkında birkaç otorite kaynaktan biri kabul edilen ve daha geçen hafta Biden’ın yemin töreni gününde raflarda yerini alan en son kitabı “Joe Biden and Catholicism in the United States” ile tanınan, -kendisiyle uluslararası bir akademik proje vesilesiyle tanıştığımız- Massimo Faggioli’ye göre, Biden’ın geçmişteki konuşmaları ve dini-politik görüşleri bu gözle incelenirse, kendisinin İkinci Vatikan Konsili (1962-1965) ekseninde düşüncelere sahip olduğu fark edilmektedir. Yine Faggioli’ye göre, Biden’ın Katolik oluşunun evanjelik Protestanlar tarafından algılanışı, Kennedy’nin Katolik oluşunun algılanışından daha farklı olmakla kalmayıp, Biden’ın Katolikliği; eşcinsel evlilikleri desteklemesi ama kürtaj konusunda nisbeten sessiz kalışı, LGBTQ konusunda liberal oluşu gibi konular açısından sadece Evanjeliklerin saldırısına maruz kalmayıp, içerde bizzat Katolikler arasında da tartışma konusudur. Bunların yanında, Vatikan ile ilişkilerin Amerikan siyasetindeki etkisini de zaman gösterecektir.
Daha işin başında Biden, kabinesini, 8 Katolik (içişleri, savunma, iş, enerji, veteran emekliler, çevre ve ticaret bakanları) ve 5 Yahudi Bakan (dışişleri, hazine, başsavcılık, milli güvenlik ve Beyaz Saray Baş Danışmanı) atayarak şekillendirdi. Yeni Ulusal İstihbarat Direktörü de bir Yahudi. Başkan yardımcısı Kamala Harris ve İmar bakanı ise Baptist Protestan. Ulaştırma Bakanı ise dindar köktenci bir LGBTQ Protestan. Kabine’de 2 siyahi Baptist ve 2 de Hindu bulunurken, alt yönetim kademelerinde, farklı etnik ve dini kökenlerden olanlar belirlenmiş olsa da üst yönetimde hiçbir Müslüman bakana yer verilmemiştir. Alt yönetimde belli pozisyonlara getirilen Müslüman isimli adayların da mevcut Katolik-Yahudi kabineyle çalışacak türden ‘ehlileştirilmiş’ler arasından seçildiğine herhalde şüphe edemeyiz. Amerikan nüfusunun sadece %20'sinin Katolik olmasına rağmen, Yüksek Mahkeme'nin 9 üyesinden 6'sının Katolik olması ise ayrıca kayda değer 'teo-politik' bir durumdur.
Yeni ABD Başkanı Biden’ın kendisinin bir Katolik olarak yukarda bahsettiğimiz Fratelli Tutti’den alıntılar yapan teopolitik görüşlerinin ve mevcut Katolik-Yahudi ağırlıklı kabinesinin, elbette ABD’nin iç ve dış siyasetine yansımaları olacaktır. Yeni Amerikan teopolitikasının, Biden ile birlikte, Katolik Fratelli Tutti’deki ‘bütün insanlığın kardeşliği’ söylemini uluslararası ve bölgesel stratejilere nasıl taşıyacağını göreceğiz ancak şimdiden şunu söyleyebiliriz: Biden ‘Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak görmeye devam ettiği sürece Biden’ın Fratelli Tutti’si, ister Protestan isterse Katolik olsun tipik iki yüzlü bir Hristiyan teopolitik söylem örneği olarak tarihe geçecektir.
Nasıl ki, Kudüs’teki Hristiyanlar için kutsal sayılan Kıyamet Kilisesi'nin anahtarı asırlardır bir Müslüman aileye emanet edildiği için bugün Hristiyanlar, -farklı mezhep rahiplerinin birbirini yumruklamadan gelebildikleri- o kilisede ibadetlerini yapabiliyorlarsa, gerçek ‘Fratelli Tutti’ teopolitiği ise ancak Müslüman Kudüs ile mümkün olacaktır. Çünki, Kudüs insanlığındır, sadece İslam’ın değil. Ama Kudüs ancak İslam teopolitiğinde insanlığın olmuş ve olacaktır.
Ancak Fratelli Tutti’de Papa Francis’in çok yerinde bir tesbiti var; çağdaş ‘İnsan Hakları’ söyleminin bir anlamda iki yüzlü olduğuna, göçmen ve mültecilere muamelenin gayr-i insani olduğuna, Hristiyanlar da dahil fanatisizmin, Katolik medya başta olmak üzere başkaları hakkında önyargıların ve aşağılamanın nasıl hala devam ettiğine de işaret ediyor. Şüphesiz ki, bu Papalık mektubunda, Yahudilik ve Yahudiler’e birkaç yerde atıfta bulunan ama İtalya’da hala din olarak tanınmayan İslam’dan ve Avrupa’daki 15 milyona yakın Müslümandan hiç bahsetmeye gönlü ve eli varmayan (ama Ayasofya’nın müze kalmasını savunan) Papa Francis’e burada, Son Elçi Hz. Muhammed’in “Lâ darara ve lâ dırâr” yani “Kimseye zarar vermek de yoktur, zarara karşı zararla mukabele de yoktur” hadisindeki hikmetle, Kur’ân’ın ‘adalet (qıst) ile sevgiyi (meveddet)’ birleştiren hükmüne yönelmeden sadece ‘sevgi teolojisi’nin bir iki yüzlü itikad ortaya çıkaracağını hatırlatmak yeterlidir. Sevginin adaletle birleşmediği yerde ahlak olmaz.
“…ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû I’dilû, hüve akrabu lit’takva ve-t’tekûllâh…”
“Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının.”
Kur’ân-ı Kerim, Mâide (5): 8
O halde, şu post-pandemik dijital dünyada, yeni ABD ‘Katolik-Yahudi’ Fratelli Tutti’si üzerinden tipik Amerikan Hristiyan Siyonist teopolitikanın nasıl şekil alacağını, bir başka ifadeyle ‘medeniyetler savaşı’nı nasıl sürdüreceğini hep birlikte göreceğiz.
Yeni yorum ekle