Hiç düşündünüz mü, Türkler Ayasofya’nın adını bile değiştirmemişlerdir. Sultan Fatih Ayasofya’ya kendi adını bile vermemiştir. Hz. İsa’nın hatırasına hürmeten. Çünkü Sultan Fatih, Kutsal Hikmet anlamındaki Hagia Sophia’yı İlahi Hikmet ile buluşturduğuna inanıyordu. Türkler Ayasofya’yı cami yaparak, dinden koparmamışlar, ilahi hikmete secde edilen bir mabed haline getirmişler, İsa’yı çarmıhtan indirerek huzura kavuşturmuşlardır.
O halde bugünkü tartışmalarda bir yerlerde bir yanlışlık var ama nedir? Konu, dinlerarası diyalog ya da hoşgörü tartışması değildir. Ayasofya bugün kiliseden camiye değil, müzeden camiye, yani 500 yıldan fazla varolmuş olan asli statüsüne çevrilmiştir. Ne garip bir kader ironisidir ki, katoliğinden ortodoksuna hristiyanlar, laikler, tüm Avrupa, Suudiler, Emiratiler, Sisiler, CHP’liler, HDP’liler, ve dahi İslam’ın ne kadar hoşgörülü olduğunu anlatma gayretkeşliği ile ‘self-orytantalizm’e düşenler topyekûn, Ayasofya’nın kilise olmasını değil, müze kalmasını talep etmektedirler. Hay İsa müstehakkınızı versin.
Yüzyıllarca kilise kalmış, ama tarihin akışı içinde Müslüman Türkler tarafından fethedilerek İslamlaştırılmış ‘Konstantıniyye’de Ayasofya, yüzyıllarca camii olmuş, cami olduğu sürede hristiyan mozaik freskolara dokunulmamıştır. Böyle korunmuş bir mabedin 1934’te laikçe müze yapılmasını alkışlayan hristiyan dindarlığı, bugün nasıl oluyor da böylesi bir dini mekanın ‘müze’ kalmasına kendi ‘iman’ınca razı gelebiliyor? Niçin hristiyanlar en azından kilise olmasını istemezler? Dürüstlük ve samimi dindarlık, hristiyanların Ayasofya’nın kilise olmasını istemelerini gerektirir. Eğer müze kalmasını istiyorlarsa bu politik bir istektir. Batı hala ‘mamma li turchi’ye takılıdır. Cevabı da politiktir. Nitekim de öyle olmuştur. Hem söze “Ayasofya hristiyanlar için kilise olarak ve müslümanlar için de camii olarak çok değerlidir” diye başlayıp, hem de lafın sonunu ‘ama müze kalmalıdır’ diye bitirmek ne tür bir kültürel-siyasi ‘ikiyüzlülük’tür? Müze kalırsa hümanist, cami olursa barbarist öyle mi?
Ayasofya meselesi, müze olmasını isteyenler için de, camii olmasını isteyenler için de dini değil siyasi bir meselesidir. Bunu itiraf etmeyip, hümanizma ya da dinler arası diyalog adına konuya girenlerle meselenin konuşulacak bir zemini yoktur. Çünkü, mesele nihayetinde İstanbul’un müslüman Türkler tarafından fethedilmesi ile ilgilidir. Yani mesele bir ‘mamma li turchi’ meselesidir. Tarihin akışını değiştiremeyenler, Ayasofya’yı müze olarak tutmakla, bu fethin onurunu, fethin çocuklarından geri almak istemişlerdir. Cami yapılarak da fetih tekrar onurlandırılmış, Lozan’a cevap verilmiştir. Elbette bedelleri olacaktır. Herkes kendini ona göre konumlandıracaktır artık. Esas ‘hoşgörü’yü şimdi göreceğiz bakalım. Fethin hemen akabinde, tüm kılıç tutmayan Hristiyanlara Emannâme (koruma fermanı) vermekle kalmayıp, hristiyan ve yahudilere zarar veren müslümanları da cezalandıran Sultan Fatih’in, hristiyan mozaikleri yok etmeden sadece üstünü kapattırarak camii yaptırdığı, yıkılmaktan ve Katolik tasallutundan kurtardığı Ayasofya’yı, yani 500 yıl cami olmuş Ayasofya’yı müze yaptıranlar, tekrar onun cami olarak aslına dönmesini hoşgörecekler midir? Soru budur.
Yeter ki içinde Allah’ın adı anılan camii olmasın, biletle girilen bir müze olarak kalsın. Öyle mi? Katoliği ve ortodoksu ile hristiyanların, kendi dinlerince samimi olsalar, Ayasofya’nın müze değil kilise olmasını istemeleri, olmuyorsa da mabed olarak cami olmasını sevinçle karşılamaları gerekir. Laikliği bir din gibi savunanların, Orkhan Pamuch’un, Eliph Shafak’ın, hristiyan liderlerin, Papa’nın ve Patrik(ler)in hep bir ağızdan aynı şeyi istemesini, yani Ayasofya’nın müze kalmasını istemesini nasıl anlamalıyız? Katoliklerin Papası’nın ‘içi acımış’ kendi ifadesiyle. Farklı mezhepleriyle 200 bin civarında Hristiyan’ın yaşadığı İstanbul’da 125 civarında faal kilisenin varlığı gerçeğine karşılık, 300 bin müslümanın yaşadığı Atina’da tek bir caminin bulunmayışı gerçeği karşısında, diğer yüzlerce Osmanlı hatırası cami ve tarihi eseri yıkan, ya kilise yapan ya da laik amaçlarla kullanan Yunan devleti ve Kilisesi, Ermeniler, Ruslar ve diğer Hristiyanlar, UNESCO v.s. hep birlikte Aya Sofya’nın müze kalmasında ısrar ediyorlar. Bir yanlışlık yok mu sizce bunda? Eğer müze kalmasını değil de kiliseye döndürülmesini isteselerdi anlaşılır bir tarafı olurdu. Gerçekten mesele ‘dünya kültür mirası’ mıdır? Siz bu iddiayı ‘yutuyor musunuz’?
Mesele dinler arası diyalog ya da İslam’ın hoşgörüsü meselesi değil. Hacc suresi 40. ayette zikredilen ‘gayri müslim mabedlerin dokunulmazlığı’ emriyle ya da İslam’ın ‘üsul-ü kadim’ hoşgörüsü ile de ilgisi yoktur bu meselenin. Meseleye buradan yaklaşmak en hafif ifadesiyle ‘adalet’ ve ‘qıst’ prensiplerine aykırı olduğu gibi ‘teolojik işgüzarlık’tan ibarettir. Dünyanın pek çok yerinde müslümanların çektiği acıları dert etmeyenlerin, birden bire Ayasofya’nın müzeden camiye çevrilmesine ‘atar’ yapmalarının insanlıkla ya da kültürel miras sevdasıyla ilgisi yoktur. Yunan (Ortodoks), İtalyan (Katolik) ve Suudi/Emirati (Müslüman) gazetelerinde aynı şekilde ‘Ayasofya cami yapılmamalıdır’ diye yazılıyorsa, konu tamamen siyasi ve ideolojiktir. Yani ‘mamma li turchi’dir. O halde Türkiye’nin de buna siyasi bir çözümle karşılık vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Herkes siyaset yapacak, müslümanlara ‘siyaset yapmayın’ denilecek.
Unutulmasın ki, eğer Fatih Sultan Mehmet önderliğinde Türkler İstanbul’a el koymasalardı, Katolik Hristiyanlar ve Haçlılar, Konstantinopol’ü ve Bizans’ı dolayısıyla Ayasofya’yı yerle bir edeceklerdi. Ayasofya bugün varsa ve o hristiyan mozaikler bugüne kalmışsa, cami olarak varolduğu içindir. Bugün, freskolara dekorasyon sanatı teknolojinin de yardımıyla kolay bir çözüm bulacaktır.
Evet, belki daha iyi olurdu, hani, müslümanların dünyaya ilimde, sanatta, musıkide örnek ve öncü olduğu, İslamofobik nefretin Avrupa’da/Batı’da zirvede olmadığı, Hristiyan siyonist ideolojinin Ortadoğu’yu İsrail’e teslim etmeyi başaramadığı bir çağı yaşıyor olsaydık da Ayasofya böyle bir zamanda aslına dönseydi. Ancak, Sezai Karakoç üstadın diliyle “Ayasofya, ruhumuzun trajedisini ifşa eden bir sfenks mi? Zincire vurulmuş Promete mi? Onu ancak Kafkas kartalları mı zincirlerinden kurtarıp özgürlüğüne kavuşturur? Talihimizin dönüşünü haykıracak bir ilan mı olacak minarelerinden yükselecek ezanlar? Bağımsızlığın gerçek sesi ezanlar”dır.
500 yıldan fazla süreyle camii olmuş olan ve İstanbul’un Fethi’ni simgeleyen Ayasofya’nın müze kalmasını istemek, İsa’nın ve Meryem’in hatırasına da ihanettir. Müze kalması talebi, olsa olsa Tanrı Janus’u ilgilendirir artık. II: Vatikan Konsili’nin Nostra Aetate’sinde müslümanların ‘Tanrı’ya inanmak için çabaladıkları’nı (‘inandıklarını’ değil) savunan katoliklerin diyalog çağrısı mıdır bizi davet ettikleri, yoksa Osmanlı’nın imar ettiği manastırlarında her gün Osmanlı’ya hakaret etmeyi (defalarca şahit olduğum Balkanlarda pek çok kilise ve manastırda) doğal gören ortodoksların diyalog çağrısı mıdır davet edildiğimiz? Yoksa Kurtuba’da Katedral yapılan caminin müze olmasını mı istemeliyiz biz de?
Hristiyanları İsa’ya ve Meryem Ana’ya, laikçileri de yunan tanrısı Janus’a şikayet ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, siyaseten eleştirebilseniz de, içeriye ve dışarıya karşı siyasi ve doğru bir karar almıştır. İslamofobik ve Türkofobik bir dille itirazların yükseldiği, Türkiye’nin terörle sıkıştırılmaya çalışıldığı, Suriye, Libya, Ege ve Doğu Akdeniz’den kuşatılamaya çalışıldığı bir zaman diliminde Ayasofya’nın cami yapılması bir direniş, bir moral varoluş hamlesidir. Cumhurbaşkanı doğru ve iyi yapmıştır. İkinci kez ‘one minute’ demiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu iradesinden dolayı bizim tarihimiz hayrla, başka tarihler ise ‘iz bırakmak’la yâdecektir.
Ayasofya’nın cami olması, Ayasofya’nın insanlık tarihindeki değeri de, İsa’nın hatırası da ancak cami Ayasofya ile gelecek kuşaklara aktarılacaktır. Eminim ki, Hz. Muhammed’in yolundan gidenlerin Ayasofya’yı cami yani mabed yapmaları sayesinde Hz. İsa’nın ruhu biraz olsun inşirah bulmuştur.
Soruyorum Hristiyan dostlara, Ayasofya kilise değil de müze kalacaksa bundan size ne? Bu nasıl bir heyecandır?
“İki Papa” adlı bir TV drama dizisinde, papa Bendikt’i oynayan Antony Hopkins, filmin bir sahnesinde kardinal Jorge’ye şöyle diyor: “Tanrı’nın sesini duyamıyorum artık”.
Filmdeki kardinal, şimdi Papa. Bu Papa, Ayasofya’nın müze kalmasını istiyor. Şimdi anlıyorum, Tanrı’nın sesini neden duymadığını Papa’nın. Tanrı’nın sesi müzede değil mabette duyulur.
Ayasofya artık bir müze değil, Tanrı’nın evidir.
O bir ‘mabed’dir. Mukaddes mi mukaddes.
Mamma li Turchi!
Sevgili hocam. Papa Tanrının…
Sevgili hocam.
Papa Tanrının sesini duymak istemediği için böyle konuşmuştur.
Onlar Tanrının sesini kıstıkça biz açıyoruz görüntüye gore.
O da boş konuşmaz. İşlerine / işimize gelmeyen o kadar çok şey söyler ki...
Teşekkür ederim.
Yeni yorum ekle