DÜŞÜNCE

Tercüme Davamız

09 Kasım 2017

Madem münekkitlerimiz sayıca az yahut yetersiz, hiç olmazsa hocalarımız bu berbat çevirileri talebelerine okutmayı reddetseler keşke. En vazgeçilmez, en olmazsa olmaz metinleri tespit etseler de oturup kendileri çevirseler.

Bir yandan da yeni bir “Tercüme Odası” yahut “Tercüme Heyeti” kurulması da düşünülebilir. Mesela âtıl Türk Dil Kurumumuz böyle bir çalışmayı başlatabilir. Akademiyle iş birliğine gidilip acilen tercüme edilmesi gereken kitapların bir listesi oluşturulabilir. Akademide yahut serbest piyasada temayüz etmiş, Türkçesi sağlam kişileri tespit ederek “muayene ve kabul” heyetleri teşkil edilebilir. Bu heyetler sadece yeni tercümeleri değil daha önce yapılmış tercümeleri de inceleyip notlandırabilirler. Bu heyetin “kabul edilemez” bulduğu kötü çeviriler -gerekçeleriyle- ifşa edilebilir. Çevirileri kabul edilemez bulunan kitaplar da yeniden çevrilecek kitaplar listesine dahil edilerek ilan edilebilir.

Kötüye kötü diyemezsek iyiye ulaşamayız.

Realiteyle Hakikat Arasında İkiyüzlü İnsan

Ali K. Metin
08 Kasım 2017

Realiteyle yüzleşmeye niyetimiz ve cesaretimiz var mı bilemeyiz. Fakat şu bir gerçek: Hakikat ehli olmak için gereken çaba, dikkat ve cesareti nadir sayıdaki insan gösterebilmektedir. Burada kastedilen şey hakikati söylemek değil. Bu da yine ayrı bir ahlak meselesi. Fakat demek istediğimiz husus bizatihi hakikati anlama ve yaşama konusundaki cehdimiz yani dürüstlüğümüzle ilgili. Bu noktada hakikat diye bir derdimizin olduğu, daha doğrusu bu derdin bizi biz yapan bir şey olduğu iddiası kabule şayan olmaktan uzak. Nitekim hakikat arayışını sürdürmek bile çoğumuzun altından kalkamayacağı bir yükü omuzlamak, bir bedeli göğüslemek anlamına geliyor. Böyle bir takati göstermenin yolu çoğunluk için ancak sosyal, kültürel motivasyonu sağlamaktan geçiyor.

Arap Aklı ve Yeni Gelecek

29 Ekim 2017

2025 yılında bitirilmesi düşünülen 'Neom' şehrinde insandan çok robotların 'yaşayacağı' söyleniyor. Bu arada 'Sophia' isimli bayan bir robotun Suudi Arabistan vatandaşlığına kabul edildiğini hatırlatalım! Kendi kendine yürüyen arabalar, İHA ile ulaştırılacak posta hizmetleri, yenilenebilir enerji ile şehri ışıklandırmak dahil unutulan hiç bir şey yok. Batı aklının ürettiği 'futurizm' cereyanı her yönüyle ve her boyutuyla mevcut: Biyoteknoloji, IT, Medya... Kısaca, çölün ortasına postmodern bir mega-kent dikilecek. Devasa projenin başına geçirilen şahsı tanıyoruz. Alman teknoloji devi Siemens'in eski şefi Klaus Kleinfeld. Büyük olasılıkla şehir planlamacıları da Almanya menşeli olacaktır.

Özgürlük Ve Özne Olma Şartı

Ali K. Metin
05 Ekim 2017

Hakikat müdafaamız da ahlak müdafaamız da özgürlükle temellendiği ölçüde evrenselleşme gücünü gösterir. Kapitalizme ve batı medeniyetine karşı evrensel bir varoluşu inşa ve/veya ibraz etmenin yolu yeni, hakiki bir özgürleşme paradigması oluşturmaktan geçiyor. Bunun için sadece kapitalizmin hedonist tahakkümcülüğüne değil, pozitivizmin, doğmatizmin, meta-ideolojilerin, dahası materyalizmin bizi özgürlük arayışımızdan alıkoymasına izin vermemek gerekiyor.

Tahayyül İle Tasavvur Arasında - 3

30 Eylül 2017

Muhafazakarlık kavramının kökeni Latince 'conservare', yani 'muhafaza etmek' ya da 'korumak' tan gelmektedir. Eskiyi veya gelenekseli korumanın ilk bakışta siyasal zihniyetle ilgisi, hatta felsefi bir derinlik taşıyor olması mümkün gözükmüyor. Daha çok bilineni bilinmeyene karşı tercih etmek gibi psikolojik bir dürtü öne çıkıyor. Bu nedenle muhafazakarlık kavramının ismiyle orantısız bir mana taşıdığını söyleyelim. Alman sosyolog Karl Mannheim muhafazakarlığın zor tanımıyla ayrıntılı biçimde ilgilenmiş ve sosyolojik kavram ile tarihsel kullanımı arasında ayrım yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Yükseköğretim Kuşunun Yaz Okulu Kuyruğu

25 Eylül 2017

YÖK'ün öncelikle "her yeri dümdüz" düzenleyici iradesini sorgulaması ve "esnek bir sistem düzenleme" ve bu kapsamda, üniversiteleri kendi benimseyecekleri modellerde serbest bırakan gerçek bir reform mantığı benimsemesinin vakti geçeli bir hayli zaman olmuştur. Modellerin genel çerçevesi konusunda yasa değişikliği gerektirmeyen, uyarlanabilir ve modeller arası transfer edilebilirlik düzenlemeleri yapılması mümkündür. Ne hikmetse, bu "biz de bir şeyleri kaldırsak mı" hissi veren girişimin memlekette bir TEOG kaldırımı dönemine denk gelmiş olması da sadece bir tesadüf olsa gerektir.

Tahayyül İle Tasavvur Arasında - 2

23 Eylül 2017

Çağdaşlık artık farklı bir boyutta seyredecektir. Hobbes'in 'Behemoth' ve 'Leviathan' benzetmesini temel alırsak bu değişim iki kutup arasında, ve büyük olasılıkla özgürlük ve demokrasi ile asayiş ve düzen arayışları arasında cereyen edecektir.  Özgürlük özlemi en ileri aşamada 'anarşi' (Behemoth); asayiş ise -  asayiş ve huzurun sağlanması bakımından - anarşinin bastırılması(Leviathan) ile sonuçlanır. Siyasetin özgül ağırlığı  Behemoth yönüne dönmüş; Leviathan, siyasal ideolojilerin gözünden düşmüş durumdadır. Dünyadaki gelişmeler güçlünün haklı olduğu uluslararası bir düzene doğru ilerlediğimizi; ulusal düzeyde de yalnızca çıkar ilişkilerinin baskın olduğu 'aşiretler toplumu'na yöneldiğimizi işaret etmektedir. Kısaca; insanlık tekrar geriye gitmektedir.  

Tahayyül İle Tasavvur Arasında - 1

16 Eylül 2017

Türkçemizde kök öğesi doğurgan bir anadır. Niceliği ve niteliği işlem katsayısı ile ölçülür. Anadili Türkçe olan insanlar, yani biz Türkler, zora 'düş'meden 'düşün'meyen bir halkız. Tahayyülü olan bir halkın elbette bir rüyası vardır. Ve o rüya gerçekle hayalin kesiştiği yerdir. Kısaca; 'düşünde düş görmek' de başlı başına bir sanattır.

Bedevilik ve Mücerret Düşünce

10 Eylül 2017

Dünyadaki insanların çoğu ister dini ister seküler tarafta olsun aslında gerçekten inanacak bir şey bulamıyorlar. Bunun sebepleri çeşitlendirilebilir. Bazen soyut olanı kavramak için gereken zihni olgunluğa erişememiş olmak, bazen de dünyayı vahşi bir cangıl, kendisini her türlü ahlaki sınırlamadan muaf, hayatta kalmak için öldürmeye mecbur vahşi bir hayvan gibi görmektir sebep. Bu hali benimseyenler durdukları noktayı -bazen kendilerine bile- itiraf etmekte çok zorlanıyorlar. Çünkü soyut kurallara, ideallere inanmayan, hayatını onlara göre tanzim etmeyen kimselerden kurulu bir sosyal toplulukta hayatta kalmak neredeyse imkânsız. Böyle olunca da gerçek kimliklerini saklayan bir maske takıyorlar. Köprüyü geçene, artık kendilerini gizlemeye mecbur olmayacakları güce erişene kadar her türlü yalanı söylemeye başlıyor, gerçekten inanmadıkları ideallere -hem de yürekten- inanır görünüyorlar. Toplumu saran iki yüzlülüğün, ne olduğu gibi görünmenin, ne göründüğü gibi olmanın altında biraz da bu yatıyor.