Müştehir Karakaya ile Şiir Üzerine

19 Ocak 2016

 Mevlüt Ceylan: Şiirle ilk tanışmanız nasıl oldu?

 Müştehir Karakaya: Sanırım üç yaşındayken, öyle olmalı. Çünkü üç yaşıma kadar konuşamıyormuşum. Ailem bir köyden bir köye, bir yaz günü, at sırtında giderken, bir dağ yolunda, bir pınarın başında, sulak çayır ve çimenlerin arasında, kuşların öttüğü, çiçeklerin meltem esintisiyle şarkı söylediği, hayvanların oynaştığı bir demde... Ben, "anne baba güzeller" diyerek yeryüzüne üç kelimelik bir şiir düşürmüşüm... O gün bugündür şiir görür şiir söylerim... Ama kağıt ve kalemi keşfettiğimde oniki yaşındaydım... 

Mevlüt Ceylan: Niçin Şiir?

Müştehir Karakaya: Kendim için şiir, vicdanım için şiir, kalitem için, öngörüm için, kültürüm için, bilgim için, üst kimliğim için, azdan çoğu yaratmak için, sırrım için, gizemim için, suskunluğum için, gidiyor oluşum ve kalıyor oluşum için... Yer için, gök için, Tanrı için, Tanrının özel kulları için... İmanım için, değerlerim için, değer verdiklerim için, kalbim için, bana verilen bu has durum için, ayrıcalığımın farkına varabilmem için yani...

Mevlüt Ceylan: Sözcük seçiminde özel bir dikkatiniz olduğu hemen belli oluyor. Sözcüklerinizi seçerken neye dikkat ediyorsunuz? Sözcük seçiminde, muhtevanın mı, duyarlığın mı önceliği var?

Müştehir Karakaya: Sözcük seçimi, bende biraz da üslup ile ilgilidir. Farklı üsluplarla ortaya çıkanlar, sözcük seçimine dikkat etmek zorundadırlar. Seçerken seçkin olmak, söylemde bir tad oluşturmak ve okunmayı kolay kılmak için, her yazar, her şair kendine has bir seçki geliştirir. Zaten, değil midir ki; kendi sesini ve tarzını kuran, taklitten ve denenmişi denemekten kurtulana şair derler, yazar derler. Dolaylı ve detaylı anlatımdan kurtulmanın en iyi yolu yeni bir yöntem bulmak. Ben ikisine de ihtiyaç duyuyorum. Muhtevanın üzerine, aslında özetlemek istediğim şeyi duyarlılığıma ve kabarık hislerime yükleyerek, kelimemi seçiyorum. Ama şuna emin olun ki, yüzde sekseni ben istemeden, farkında olmadan, sözcük seçmeden, bu böyle olsun, şu şöyle desin diye aramadan içimden kanayan sözlerimi olduğu gibi kağıda döküyorum. Bu biraz karmaşıklığa yol açıyor ama memnunum. Azadeliğimi biraz da dikkatli ve yorulmaz okuyuculardan alıyor gibiyim.

 Mevlüt Ceylan: Şiir yazmanın ortamı var mıdır? Şiir sizde mi yaşar, siz şiirde mi yaşarsınız?

 Müştehir Karakaya: Çocukluğumdan beri şiir yazmamın hiç ortamı olmadı. Ben de aramadım. Nerede, nasıl geldiyse şiir, kafamı yardıysa, ciğerimi kanattıysa, yarı ölü, yarı diri yakaladıysa öyle geldi. Kimi şairler masa olmadan, sessizlik olmadan, gecenin bir vakti olmadan yazamıyorlar. Ben vapurda, otobüste, arabada, yolda, dağda, bayırda, gece uykuda, gündüz baygınlıkta, açlıkta, hüzünde, kavgada, siperde, savaşta yazdım, yazıyorum. Buna ne cevap verirsiniz bilmem. Şimdi hangisiyim? Ben şiirde miyim, yoksa şiir mi bende? Siz karar verin. Yaşamadığım ve duyumsamadığım, ağrısını hissetmediğim, çıldırmadığım hiç bir şeyi yazamadım. Sanırım şiirin bende bir karşılığı yok, benim şiirde bir karşılığım olmalı...

Mevlüt Ceylan: Özelde şiirin, genelde edebiyatın bugün gelip dayandığı noktayı açıklar mısınız? (İletişim araçlarının, edebiyat ürünlerinin böylesine geliştiği günümüzde, bir türün başka bir türe dönüştürülebildiği ya da dönüştürülemediği noktasında açıklama getirebilir misiniz?)

Müştehir Karakaya: Edebiyat geniş yelpazeli bir ayraçtır. Ucu bucağı, sınırı, kaydi kuydu yoktur bana göre. Şunu yazarsanız edebiyat, bunu yazmazsanız değildir gibi keskin bir yargıya varamadım bugüne dek. Belki bu benim "alaylı" olmamdan kaynaklanıyor olabilir. İyi edebiyat yapan felsefecileri daha çok seviyorum mesela. Nietzsche, Kirgeegard, Sartre, gibi... Hilmi Yavuz'un dediğini düşünürsek, şairin felsefe yapmasına gerek yok, zaten şiir, şairin felsefesidir... Bugün, Tanpınar, Kemal Tahir, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Tolstoy, Dostoyevsky gibi edipler ve şairler yoksa, düşünmek gerek. Gibi diyorum çünkü, onlarcasını sayabiliriz... Kitaba dokunmaktan korkar hale geldik... Çağımız iletişim araçları muhabbeti öldürdüğü gibi edebiyatın kokusunu da öldürdü. Islarla, kendi ölümlerinin üzerine bina ettikleri dergilerini sürdüren birkaç isimden gayrı savaşan edebiyatçı kalmadı. Teknoloji, malumunuzdur, öyle bir garabet ki, görme, dokunma, hissetme, içme ve yeme lüksümüzü ortadan kaldırdı. Hızlı yaşam ve kulak doygunluğu kaldı sadece. Keşke o da ciddi ve kaliteli kalsaydı. Bu edebiyatın misyonunu bozdu. Aforizmalar şiir sayılıyor, normal konuşma diliyle diyalogları kısaltıp atasözleri yapıyorlar. Öncülerden okudukları derin anlamlı sözlerin akılda kalan bir iki cümlesiyle yeni bir aforitik cümleyle kendini misyoner zanedenlerle doldu. Edebiyatta ideolojiyi dışlıyordum, bakıyorum ideoloji argumanı, güdümlü edebiyat bile ortada yok. Sözü daha fazla uzatmadan demeliyim ki, bugün bir yapıtın roman mı, öykü mü, şiir mi, deneme mi, günce mi, şuur patlaması mı, karın ağrısı mı, nedir, hangi kulvarda, hangi yapıtsal maddede öngürülecek, karıştı. Bunu biz yeni yetmeler başardık. Kitabın kapağına ne yazarsanız yazın, yerini bulacaktır. Hem deneme, hem şiir, hem roman, hem hikaye, hem aforizma, hem şarkı, hem atasözü falan feşmekan... Edebiyat eseri tatlı türlerine benzer bana göre... Bunu en iyi yanıtlayacak olan, internet üzerinden açılan yazın portalları... Onlara dikkatlıca bakan, bugün geldiğimiz yeri ve durumu yerinde tespit edecektir...

 Mevlüt Ceylan: Şiirin, dünyanın gidişatını değiştireceğine inaniyor musunuz?

 Müştehir Karakaya: Hayır, şiir dünyanın gidişatını, yaşamın inişli çıkışlı yollarını, sevginin ve sevgisizliğin metabolizmasını değiştiremez. İyiler iyidir, kötüler kötü. Sevimliler sevimli, canavarlar canavar. Sadece kaliteyi arttırabilir. Şiir iyidir, şair kötüdür. Şair iyi, şiir kötü olabilir. Şiir kalb işidir, akıl işi değil. Dünyanı değiştirecek akıl ve bilgidir. Bunun yanında vicdan ve erdem de lazım. Hukuk ve adalet, yani insani olan bu iki etkenin bir araya getirilip mezc edilmesidir. Kimi insanlar şiirlerde bunu gördükleri için şiirin dünyayı değiştirebileceğine inanırlar. Şiir hiç bir şeyi değiştirmez, "aşk"ı bile... Ben bunu gördüm ve yaşadım...

 Mevlüt Ceylan: Öz ve biçim arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

 Müştehir Karakaya: Şairlere göre şiirde öz ve biçim çeşitlilik gösterir. Kimi şairler biçim'e önem verir, İkinci Yeni gibi, kimi şairler öz'e, Toplumcu şairler gibi. Sanırım İkinci Yeni şairleri içinde anlamı tamamen yadırgayanlar da vardır. Birinci Yeniciler, kafiye ve vezinden dolayı eski şiiri klasik ve gelenekçilikle suçlayarak yeni bir biçim denediler. Peki mesaja önem veren şairler için şiir öz müdür, biçim mi? Bunu şu şekilde düşünebiliriz: Hem biçim hem de öz yazılış esnasında kendini ele veriyor. Söylem tarzı pek farklılık gözetmese de, imgelem dünyasına dalan, biçime daha yakındır, anlama fazla değer atfeden için biçim çok önemli değildir... Halbuki biliyoruz, Divan şiirinde hem biçim, hem öz, hem aliterasyon, hem teşbih, telmih ve şekil çok gözetilirdi. Öz'e anlam yükleyenler, rahata ve kolaya kaçtılar. Biçime anlam katanlar, gizli ve kapalılığa girdiler, fiil ve yüklemden arındırmaya hız verdiler. Günümüz şiirini bu açıdan ele alırsak, buna "sentez" diyebiliriz. Karma bir aliterasyon vardır. Yukarıdaki bir sorunuzda sorduğunuz gibi, şiiri, hem deneme gibi, hem öykü gibi, hem verili bir sentak gibi görebiliriz, ayrıştırma güçlüğü çekeriz. Herkes de bilir ki, mevzubahis şiirse, bir tanıma çekemeyiz, tıpkı "aşk" ta olduğu gibi...

 Mevlüt Ceylan: Sizce, şiirin kalıcılığı neye bağlıdır?

 Müştehir Karakaya: Evrenselliğine bağlıdır... Kelime seçiciliğine bağlıdır... Tekrar tekrar okunma ve haz almaya bağlıdır... Duygu ve his patlamasını en uygun sözcüklerle vermeye bağlıdır... Evinizin önünde akıp giden ırmağın suyundan size içirmeğe bağlıdır... Kendisini sizde, sizi kendisinde görmeye bağlıdır... Size ne anlatıyor ve hissettiriyora bağlıdır... Size hiç bir şey öğretmiyora bağlıdır.... (bence tabi...)

 

Kitaplarından Bazıları

Şiir

       1.         Kerbela ey Kerbela (1989)

       2.         Oralarda Bir Yerde Yüreğimi Bırakıp Gelmiştim (1990)

       3.         İstanbul Sokakları (1993)

       4.         Ebced (1995)

       5.         Epopeler (1996)

       6.         Kır Çiçeklerinin Ağıtı (1997)

       7.         Gece Sağanakları (2000)

       8.         Yalnızlık Gridir Biraz (2003)

       9.         Gece Sağanakları (toplu şiirleri-ilk sekiz kitap) (2006)

       10.       Zaman Gergefinde Kitabeler (Toplu Şiirleri-ilk 9 kitap, Aramis 2013)

       11.       Canana Şiirler (Aramis, 2014)

      

Deneme

       Dokunmadan Geçemediğim (1991-1998)

       Erguvanî Yazılar (2005)

       Şuuraltı Notları (Aramis, 2015)

 

Öykü

       Burada Deniz Vurgun (1993)

       Üç Yağmur Masalı (1999)

       İçinde Eylül Biriktiren Kadın (2012)

 

Roman

       Tuşbanın İncisi Semiramis (Aramis, 2012)

       Tuşba Yolunda (Aramis, 2014)

       Ay Karanlıktı (1993)

       Yurdunu Arayan Ölüm (1994)

       Savunma (1995)

       Mazlum Halepçe (1990-2005)

 

Günce-deneme

       Bilgenin Günlüğü (Beyaz Gemi 2011)

       

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 470 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.