AAR: Dünyanın en büyük akademik din şûrâsı

18 Aralık 2019

American Academy of Religion (AAR) 2019 yıllık kongresi 23-26 Kasım tarihlerinde San Diego’da yapıldı. West Coast’ta olduğu için ulaşım dezavantajı nedeniyle bu sene katılımın az olduğu söyleniyordu. Sadece 9 bin 500 kişi katılmış kongreye. Yıllık kongre gelecek yıl Boston’da yapılacak ve katılımın 11 binden aşağı olmayacağı tahmin ediliyor. Konferans resmen 23 Kasım Cumartesi günü açılmakla birlikte 21 Kasım’dan itibaren akademik aktiviteler başladı. Ana programda yer bulamayan sunumlar, paneller, toplantılar “pre-meeting” denilen aktiviteler arasına konuluyor ve yine program kitapçığında duyuruluyor.

Her yıl Thanksgiving’den hemen önceki haftasonu yapılan kongre zamanı sabit kalmak şartıyla Kuzey Amerika kıtasının Montréal, Atlanta, San Fransisco, Baltimore, Denver, Philadelphia, San Antonio gibi farklı üniversite şehirlerinde yapılıyor.

 

Kongrenin mana ve ehemmiyeti

AAR yıllık kongresinin önemi sadece Kuzey Amerika kıtasından değil, dünyanın birçok yerinden din bilimlerine dair akademik araştırma yapan kişi ve kurumları bir araya getiriyor olması.

Kongre saha ile ilgili dünyanın en büyük network imkânını sunuyor. Akla gelebilecek her türlü dini gelenek üzerine tebliğler dinleyebilir; tartışmalara katkı sağlayabilirsiniz.

Her yıl ortalama 10 bin akademisyenin (hoca, öğrenci, yayıncı, kurum temsilcileri, editör vb.) katılımı başlı başına muhteşem bir sinerji yaratıyor. Bu sayının yaklaşık yarısı Amerika kıtasından, yarısı Avrupa ve Asya’dan…

Hangi üniversite yeni bir bölüm veya araştırma merkezi açmış; sahanızla ilgili tartışmalar nereye doğru gidiyor; yeni yayımlanan kitaplar; yayıncıların veya editörlerin planladığı yeni kitap serileri; yeni çıkan akademik dergiler; köklü dergilerin yeni dosyaları ilginizi çekebilir. Birçok üniversitenin ve bazen araştırma vakıflarının verdiği resepsiyonlarda yeni dostlar edinebilir; üniversiteniz için ihtiyaç duyduğunuz bir elemanı bulabilir veya iş arıyorsanız iyi bir teklif alabilirsiniz. Mesela ben Filipinler’deki bir Hristiyan Semineri’nde İslam dersi vermek üzere teklif aldım.

İş arama için ayrı bir organizasyon da var. İş arayan AAR üyeleri Şubat ayından itibaren özgeçmişlerini yükleyip Kasım ayı için bir randevu ayarlayabilirler.

 

AAR kongresinde nasıl tebliğ sunulur

AAR yıllık kongresinde tebliğ sunmak prestijlidir. Çünkü başvuru sayısı çoktur; eleme kriterleri sıkıdır.

Bir kişi AAR kongresine en fazla 2 tebliğ önerisi sunabilir. Ocak – Şubat aylarında tebliğ çağrısı internet sayfası üzerinden yayımlanır: www.aarweb.org

Yüzlerce program başlığı arasından tebliğ önerinize en uygun olanı seçersiniz. 150 kelimelik özet ve bin kelimelik içerik istenir. Başvuru çevrimiçi sistem üzerinden yapılır. Değerlendirme anonimdir.

İpucu: Başvuru için göndereceğiniz bin kelimelik metin hem yeterince dikkati çekmeli, ilgi uyandırmalı; hem de konuyu tamamen ortaya koymamalıdır. İlgi çekici değilse tebliğ reddedilir; her şeyi söylemişseniz tebliğde dile getirdiğiniz fikrin çalınma ihtimali vardır. Bu tavsiye VU Amsterdam Üniversitesi’ndeki bölüm başkanım Henk Vroom tarafından verilmişti.

Özet göndermek için AAR üyesi olma zorunluluğu yok; ancak tebliğiniz kabul edildiği takdirde sunum yapmak ve konferansa katılabilmek için üye olmak şarttır. Üyeler yıllık belli bir ücret öder. Kurumsal ve bireysel üyeliklerin, hocaların ve öğrencilerin üyelik tipleri ve ücretleri farklıdır.

Fakir ilk kez 2008’de Chicago’daki toplantıya katılmış ve “İslamofobi ile birlikte yaşamak: bir tehdit ve bir meydan okuma” başlıklı bir tebliğ sunmuştum. Sunulacak tebliğler Mart ayında kesinleşiyor. Tebliğim kabul edildiğinde Oxford tarafından yayımlanan Political Theology dergisinden bir mail aldım. “Sizin katılacağınız oturumdaki bütün tebliğleri yayımlamaya talibiz; editörümüz de orada olacak” deniliyordu.

Bilahare hocam Pieter Sjoerd van Koningsveld’le yaptığımız istişarede makaleyi başka bir yerde yayımlamaya karar verdik. Çünkü Political Theology’de yayımlamak için metin üzerinde hayli çalışmak gerekecekti; ancak makaleyi olduğu gibi yayımlamaya talip olan başka bir yer vardı. Hocam da, “hiç uğraşma, çünkü sen fıkıhçısın ve bu da fıkıh makalesi değil” dedi. Böylece bizim makale bir derleme kitap içerisinde yer aldı.

Bir fikir vermesi bakımından kendi deneyimimi anlatabilirim:

VU Amsterdam Üniversitesi 4 fakültenin iştirakiyle yeni bir araştırma enstitüsü kurmuştu. Yeni rektör disiplinler arası çalışmayı teşvik ediyordu. Enstitü bu anlayışın somut bir ifadesiydi. Yeni enstitünün uluslararası din bilimleri camiasında tanıtımı, tabir caizse lansmanı için seferber olundu. Dördü benim de görev yaptığım İlahiyat (Godgeleerdheid) Fakültesi, İslam Teolojisi Merkezi’nden olmak üzere 16 kişinin tebliğ önerisi göndermesine karar verildi. “Tebliğlerin çoğu reddedilecektir; reddedilen tebliğler ise Lutheran School of Theology’de düzenlenecek pre-meetingde sunulacaktır” denildi. Tebliği AAR’e  kabul edenler isterlerse aynı tebliği, isterlerse farklı bir tebliği ön-toplantıda sunabilecekti.

Sonuçta sadece 2 tebliğ AAR kongresine kabul edildi. Biri o dönemde Uluslararası Uygulamalı Din Bilimleri Derneği başkanı, fakültenin şimdiki dekanı, senatör Ruard Ganzevoord’un tebliğiydi. Biz de 85 bilim adamının iştirak ettiği ön toplantıda Hollanda’daki imamlar, AAR kongresinde ise islamofobi üzerine tebliğ sunduk. Sonraki yıllarda bölüm başkanımız AAR kongrelerine katılma izni vermedi. Çalıştığınız üniversite akademik toplantılara katılmanız için sizi destekler. İzin verir ve finanse eder. Hatta bazı üniversiteler masraflar dışında teşvik ödülü bile verir.

 

San Diego 2019 kongresi

Bu seneki kongreye kendi imkânlarımla katıldım. İyi ki de katılmışım. Kongre sırasında birçok eski dostu görme, birkaç yeni arkadaş edinme fırsatı buldum.

THY İstanbul – Los Angeles uçuşu 14 saat sürdü. Türk Hava Yolları’yla dünyanın öbür ucuna bile giderim…

Japonya daha yakın; 10 saat sürüyormuş. North Carolina’dan gelen Nelly van Doorn ile San Diego’da bir öğle yemeği yedik. “Güney Kaliforniya lezzetlerini tatmalısın” dedi. Kaliforniya mutfağı Akdeniz mutfağını andırıyor. Zaten Los Angeles’ın her yerinde Lübnan ve Yunan konseptli lokantaların çokluğu dikkatimi çekti.

Nelly Birleşik Devletler içinde, aktarmalı 7 saat uçuşla ulaşabilmiş Los Angeles’a. Oradan trenle San Diego’ya geçmiş. Ben araç kiralamayı tercih ettim. Çok da memnun kaldım. Araç özgürlük sağladığı gibi kısıtlı zamanı verimli geçirmek için de vazgeçilmez.

Los Angeles’tan Cuma namazını müteakip ayrıldım. Namazı yol üstündeki Orange County’de kılmayı düşündüm. Orange County’de güçlü bir Müslüman topluluk var. İnternetten baktım. Birinci namaz 12:30’da, ikinci namaz 13:30’da kılınıyormuş. Birleşik Devletler’in birçok yerinde Cuma namazı aynı camide iki kez kılınır. Mesafeler uzak, çalışma programları farklı olduğundan herkes hangi saate yetişebiliyorsa kendisini ona göre ayarlar.

Los Angeles’tan ayrılmadan önce markaları ucuza satan Tj-Maxx’e de mutlaka uğramak istediğimden, vakit öğle olunca Yeni Cami’ye gitmeye karar verdim. Ancak internet sayfasında namaz vakti belirtilmemiş. Saat 12’de camiye vardım. Kapı açık, bir evin zemin katından ibaret cami tertemiz. Ancak henüz cemaat yoktu. Seslice selam verince biri geldi. Sordum, namaz 13:30’da kılınıyormuş. Ben de yakınlarda bulunan Kral Fahd Camii’ne gitmeye karar verdim.

Bölgede Diyanet camii yok. Yeni Cami Süleyman Hilmi Tunahan Efendi’nin talebeleri tarafından kurulmuş. Yeni Cami’de bayram ve Cuma namazlarının eda edilmesinin yanında Kur’an-ı Kerim dersleri de veriliyor. Bölgedeki Türkler için bir merkez ve bayramlaşma adresi olmuş. Gurbette bayramlar buruktur; çünkü gurbet insana kendini en çok bayram günlerinde hatırlatır.

Kral Fahd camii diaspora şartlarında ihtişamlı denebilecek bir cami. Ancak bu hafta Kahramanmaraş’ta Cuma namazını kıldığım orta boy mahalle camii de mimarisi ve tezyinatı bakımından ondan aşağı kalır değildi. Fahd Camii’nin bir İmam-Hatip Lisesi’ne yetecek iyi bir kütüphanesi de var. Caminin içinde “Bu cami sadece sizin yardımlarınızla ayakta duruyor; okyanus ötesinden para gelmiyor” yazısı dikkatimi çekti.

Hutbe İngilizce ve Arapça irad edildi. Hatip İngilizceyi “native” aksanla konuştuğu gibi Arapça hitabetindeki talakat ve selasete de diyecek yoktu. Lakin muhteva, plan, etki, ruhaniyet neredeyse sıfır. Bunu nasıl başardı bilmiyorum; yarım saat boyunca sadece bir tek kıssa anlattı. Lafı çoğaltarak Bersisa hikâyesini anlattı. Kıssadan ne bir hisse çıktı ne de hutbe cemaatte bir tesir bıraktı. Belağatı çok, ruhu yok; tehdidi çok, teklifi yok; korkutması çok, müjdelemesi yok… Kuru, kupkuru bir uzun hitabe… Maalesef ruhu yok!

Yaklaşık 3 saatlik bir araba yolculuğu ile San Diego’ya vardım. Hava erken kararıyor. Otelime yerleşip, aracı da hemen yan sokaktaki bir kapalı otoparka koyduktan sonra hemen istirahate çekildim.

Kongrenin ilk günü henüz oturumlar başlamadan, erkenden gidip kaydımı yaptırdım. Program kitabını ve sadece konu başlıklarını ve salonları gösteren kitapçığı aldım. Dört gün boyunca, katılabileceğim, seçtiğim bütün oturumları, aktiviteleri takip ettim. Genel olarak toplantıyı network imkânları bakımından yeterli, ancak takip edebildiğim oturumlardaki akademik seviye bakımından yetersiz buldum. Özellikle kongrenin dördüncü ve son günü aynı oturumda birkaç tebliğci eksikti. Bu tebliğlerin sunulamayacağı bildirilmiş olsa aynı anda başka bir yerdeki başka oturumu tercih edebilirdim.

Kongre genel olarak 3 mekânda eş zamanlı olarak icra edildi. Ana mekân Convention Center’ın sağında ve solunda Marriott ve Hilton otelleri… International Institute of Islamic Thought (IIIT)’nin bu yıl ilk kez düzenlediği İsmail Raci Faruki üzerine konferans son anda iptal edildi. Kongre için bir uygulama geliştirilmiş. Telefon veya tabletinize yükleyebiliyorsunuz. Convention Center ve otellerde kablosuz ağ desteği veriliyor. Yeri değişen veya iptal edilen etkinlikler buradan takip edilebiliyor. Ayrıca uygulama üzerinde kendi planınızı, takviminizi yapabiliyorsunuz. Basılı kitapçıkta yer almasına rağmen Faruki konferansını uygulama üzerinde bulamayınca kitap fuarının yapıldığı alana giderek IIIT standına uğradım. Oradaki görevli konferansçının sağlık sorunları nedeniyle programın iptal edildiği bilgisini verdi.

 

Türkler niçin yok?

AAR Kongresine eser miktarda Türk katılıyor. Özellikle San Diego’da neredeyse hiç Türk katılımcı yoktu. Program kitapçığında Türk veya Kürt olduğunu tahmin ettiğim sadece bir iki isim gördüm, ama şahsen Türkiye’den, Amerika’daki veya Avrupa’daki gurbetçi akademisyenlerden hiç kimse ile karşılaşmadım. Bu seneki toplantının West Coast’ta düzenlenmiş olmasının da etkisi olmalı. Yoksa hiç olmazsa Birleşik Devletler’in içinden bir düzine akademisyen olurdu.

Türk ilahiyat fakültelerinin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, akademik yönü ağır basan vakıf ve enstitülerin ve artık İngilizce kitaplar da basmaya başlayan Türk yayınevlerinin dünyanın en geniş katılımlı din bilimleri kongresinde hiç temsil edilmiyor olmasına yıllardır bir anlam veremem. Bu yazının Cemil Meriç’in tabiriyle bir aydın “tecessüsü” uyandırmasını, önümüzdeki yıl Boston kongresinden itibaren Türkiye’nin hem bireysel, hem kurumsal düzeylerde AAR yıllık kongresinde temsil edilmesini temenni ediyorum.

Mesele sadece temsil de değil; Türkiye’nin katkısı olmadan din bilimleri ve sosyal bilimlerin birçok alanını kucaklayan bu akademik etkinliğin eksik kaldığını düşünüyorum. Avrupalı ve Amerikalı birçok meslektaşın özellikle İslam’a dair çalışmalarının Türkçe bilmemekten ve Türk akademi dünyasına yabancı olmaktan kaynaklanan nakısaları dikkatli bir nazardan kaçmıyor.

Mesela, kölelik üzerine bir monografi hazırlamış kıymetli ve İslam hukuku alanında ünlü bir Amerikalı akademisyen arkadaşımız kitabının tanıtımı için yayıncı tarafından düzenlenen etkinliğe katıldı. Yazar, köleliğin İslam tarafından icat edilmediğini; hukukun düzenlendiğini ve Amerika’daki ırkçı kölelikle ilgisinin olmadığını argümanları ve tarihi uygulamaları ile ortaya koyuyor. Kendisine Ahmed Cevdet Paşa’nın konuyla ilgili makalesini görüp görmediğini sordum. Müellifi tanıyıp tanımadığından bile emin olmadığım için “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin editörü sayabileceğimiz Ahmed Cevdet Paşa’yı bilirsiniz…” diyerek söze başladım. Önce “evet, elbette bilirim” dedi. Sonra Mısırlı bir başka paşa ile karıştırdı. Sonuç olarak makaleyi görmediği, dahası kölelikle ilgili Osmanlı tatbikatına da aşina olmadığı ortaya çıktı. Oysa Ahmed Cevdet Paşa İslam hukukundaki kölelik müessesesini köle hakları bakımından izah ettikten sonra “hâsılı İslam’a göre köle almak, köle olmak demektir” noktasında sözü bağlıyor ve bu yaklaşım tarzı, bu meşhur genç profesörümüzün yaklaşımıyla tamamen uyum içinde…

Batılı bir araştırmacı, eğer Arapça öğrenmişse bunu yeterli sayıyor. Genellikle Türkçe ve Farsça öğrenmeyi zaid addediyor. Bir Arap araştırmacı da sadece İngilizce öğrenerek bilim yapıyor. İslami ilimler ve İslam tarihi konusunda Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini ve Cumhuriyet Türkiyesini de kapsayan bin yıllık birikim ve uygulama YOK sayılıyor. Olacak iş değil!

Bu durum aynı zamanda Türk İlahiyatçıları için bir avantaj sayılabilir. Hiç olmazsa Arapça ve İngilizceyi bilen Türk akademisyenler, uluslararası bilimsel literatüre orijinal katkılar sunabilirler. Umarım gelecek yıl gerek Diyanet İşleri Başkanlığı, gerekse İlahiyat fakültelerimiz AAR yıllık kongresine hocalarını, talebelerini göndermeye başlarlar. Tekrar hatırlatmak istiyorum. Tebliğ başvuruları Ocak-Şubat aylarında www.aarweb.org üzerinden yapılabilir.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 191 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.