- Türkiye'de faşizm yoktur. Alman ve İtalyan tarihini inceleyen, faşizmin çok ciddi iş olduğunu görür. Faşizm Türkiye gibi "laubali" ülkeye gelmez. Türkiye'de olsa olsa "lümpen kabadayılık" vardır, içeride malesef kendinden zayıfın canını yakar, dışarıda da herkesi bize güldürür..
- Son 400 yılın İslam'ı bir "rüya kültürüdür".. Tanrı, hayat ve gerçek burada değil ötelerdedir.. Bu nedenle gerçek tarih yerine "şanlı tarih" rüyası, toplum hastalıklarını teşhis yerine "milletimiz mükemmel" rüyası, geleceği inşa yerine "mükemmel gelecek" rüyası sürdürülmektedir.. Madem ki bu din son dindir, göklerdeki Tanrı onu ve müslümanları korumak ve her düştüğünde yerden kaldırmakla "mükelleftir". Düşmanlar "ne yaparlarsa yapsınlar göklerden gelen bir karar vardır". Rüyaya itiraz ve gerçekle ikaz "dine itiraz" "inançsızlık", "allahsızlık" damgası yiyip mahkum edilmektedir..
"Bu milletin okumuş çocukları milletin inançlarına hep ihanet ediyor" şikayeti de var bu hal içinde: Oysa okuyan "rüyadan uyanmakta", gerçekleri görmekte ve sorumluluğu idrak edip "uyarmaktadır".. Dinleyen olursa..
Yoksa Allah'ın kimseye "borcu" yoktur, kendi düşen ağlamaz.
- Bir İslam dünyası yoktur, çıkarları birbiriyle uyuşmayan, yeryer de sürtüşen ve çatışan devletler vardır. Ama bizce önemli olan son zamanlarda Ortadoğu'nun başına Amerika'nın saldığı İŞİD ve el-Nusra gibi belaların mahiyeti ve Ortadoğu'da yıkılan toplumsal düzendir. Küreselci finans kapital bu coğrafyada (aslında Britanya ve Amerika hariç tüm dünyada!) ulus devletlerin ufalanması ve birbirinden aciz ve küçük şehir devletleri kurulmasına kadar araya fitne ve kargaşa sokmayı bırakmayacaktır. Bu minik "devletçikler" kendilerini korumaktan ve küresel barışı tesis etmekten aciz oldukları için, çil yavruları gibi bir "imparatorluğun" kanatları altına koşup sığınacaklardır. Bunun adı yeni dünya düzeni - çağların yeni düzeni'dir (novus ordo seclorum). H. G. Wells'in "açık komplo"su bunu gerektiriyor çünkü.. Sonuç: Ulus devletlerin korunması ve istikrarlı ilişkileri bu coğrafya için bizce ilk adımdır..
- Osmanlı "Vahdet" inancından "ötelerdeki Tanrı" inancına döndükten sonra 300 sene içinde çöktü. Adeta bir dinden diğer bir dine geçmişti. Burada konu doğrudan Osmanlı da değildir; ama bugüne kalan "dini bagaj" ve bu ağır bagajın toplumu etkilemesidir. Ne yazık ki din artık bu toplum için "itici güç" olmaktan çok "ağır bir bagaj"dır.. kendimizi kollamak, ilerlemek, uygar bir toplum olmak konusunda güç devşirdiğimiz bir kaynak olmaktan çok "aman engel olmasın, gölge etmesin" denen birşey haline gelmiştir.. Şüphesiz bu peygamberin mesajı değildi.. Her din gibi İslam da tahrifata uğradı; hem de çok ustalıkla, ana kaynağı Kuran'a dokunmadan, etrafından dolaşarak.
- Bugünlerde Türk ulusunun Araplaşmasından söz edilir oldu. Türk ulusu Yavuz "reformlarından" sonra zaten hayli araplaşmıştı.. İlk dönem Türk islamlaşmasının aracıları olan Sufi büyükleri hoca Ahmet Yesevi, Erdebil tekkesi yolu, Bektaşilik, Ahilik ve diğer Anadolu erenleri Türk örfünü bozmadan İslam'ı bu topraklara aşıladılar ve başarılı bir sentez yaptılar.. Yavuz sonrası medrese İslamı (ki bugünün imam hatip - ilahiyat çizgisi onun devamıdır) Türk örfünde olmayan taaddüd-i zevcat, kadının değersizliği, keyfi boşanma (boş ol! boş ol! boş ol!), çocuk gelinler, kölecilik, ağalık - feodalizm ve daha birçok arap feodal örfi uygulamasını Türk kültürüne soktu. bunun için peygambere iftiralarla dolu hadis ve siyer külliyatı taşıyıcı olarak kullanıldı. Arap örfünü bu menfiliklerden arındırmaya gönderilmiş bir peygamber zaten çok uzun süre önce Emevi "karşı reformasyonu" ile bilakis bu menfiliklerin sürdürücüsü haline getirilmişti. Sonuç: Bugün İslami inancı "korumaktan" bahsediliyor; yani İslam insan hayatında iş gören faydalı bir araç değil korunması gereken müzelik eşyadır adeta.. "İslam demokrasiye engel değil", "İslam kadın - erkek eşitliğine engel değil", "İslam insan haklarına engel değil" türü söylemler zımnen bir itirafı da getiriyor: "İslam'dan zaten bir beklentimiz yoktur, gölge etmesin yeter."..
- Türkiye'de sol sağ, sağ sol'dur..
İdris Küçükömer
Türkiye'de sol sağ, sağ zaten sağ'dır..
Türkiye'de sağcılık ve örgütlü riyakarlıktan başka birşey yoktur..
Altay Ünaltay
- İslam dünyasında 16. yy. büyük kırılma çağıdır.. Aynı din içinde iki ayrı din kadar farklı olan önceki (varlıkta birlik ve sürekli değişim) terkedilmiş, yerine sonraki (ötelerde, göklerdeki hareketsiz Tanrı ve diğer varlıklar) geçirilmiştir.. Bugün bizim içinde yaşadığımız bu ikinci İslam'dır. Birinci İslam 16. yy.a dek uygarlık ve ilerleme sancağını taşıyordu, ikincisi mirası yedi tüketti, şimdi nal topluyor...
- Aristo felsefesinin ilk önermesi olan "herşey kendine benzer" (a=a) ilkesi yanlıştır, a bir an sonra b olmuştur. Hepimiz de değişmekteyiz, biz geçen yılki biz değiliz mesela. Değişmeyen hiçbirşey yoktur, Molla Sadra bunu Esfar-ı Erbaa adlı eserinde "hareket-i cevheri" (sadece sıfat ve arazlarda değil, özde, esasta değişim) kuramıyla açıklar ve Sufi bunu iyi bildiğinden kendine "ibn ül-vakt" (zamanın çocuğu) der. Not: zaman = değişim
- Almanlar çok şanslıdır, zira 2 büyük adam yetiştirdiler: Luther ve Kant.. Luther Almanlara milli bir din armağan etti ve onları kilise tahakkümünden kurtardı; Kant ise "kategorik emperatif" ilkesiyle bireysel ahlakın toplumsal ahlakın temeli olduğu şartını getirdi..
- "Batı'nın Çöküşü" kitabının yazarı Oswald Spengler'e göre bir uygarlık 40-45 nesil sürer (yakl. 1000-1200 yıl). Doğar, büyür, yaşlanır ve en son hareketsiz bir bitkisel hayat evresine girer. bu dönemin karakteristik özelliği sanat ve felsefenin biteviye geçmişin formlarını tekrar etmesi ve baskıcı yönetimlerdir.. Tanıdık geliyor mu?
- Spengler antik ve klasik çağ kahramanını modern çağ kahramanından ayırır.. Şöyle: Modern çağ kahramanı zafer kazanan, tuttuğunu koparandır.. Yenilen, kaybeden kişi kahraman değildir, hatta adam dahi sayılmaz.. Antik ve klasik çağ kahramanları ise kader kendilerine ne getirdi ise sabır ve metanetle buna göğüs gerenler, acıyı ayakta karşılayan, kendini salmayanlardır.. Bu manada Yunan tragedya kahramanları, Romalı Çiçero, Boethius, Hz. Eyyüp, Hz. İsa ve Hz. Hüseyin klasik kahramanlardır.. Klasik çağ kültürü ve bugünün modern kültürü birbirinden iki ayrı kıtadaki ülkelerin kültürleri kadar, hatta daha da uzaktır.. Onun için bizim gibi modern kültür çocukları klasik çağ metinlerini okurken bize yabancı bir kültürü okuduklarını unutmamalıdır.. Kuran da buna dahildir..
- Amerika Arlington askeri mezarlığı.. Iwo Jima'da Amerikan bayrağını fethettikleri tepeye diken 6-7 Amerikan deniz piyadesini resmeden meşhur kahramanlar anıtı bu mezarlığın girişinde yükselir. Değişik dinlerden Amerikalı askerlerin (müslüman da var) mezarları buradadır. Onlar Amerika için öldüler.. Amerikan devletinin kötü niyetleri hep tartışıldı, hep tartışılacak.. Ama başka birşey var: O devlet gücünü biraz da bu kadar çeşitli inançtan insanı birleştirebilmesinden alıyor.. En ufak farktan kavga ve tefrika çıkartmayı adet edinmiş Türk milletine belki örnek olur..
- Önün ardın gözet fikr-i dakik et onda bir söyle
Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb-âsâ
Nevres
(Sözün önünü ardını gözet, ince düşün, onda bir söyle.
Değirmen gibi ağzına her ne gelirse hemen öğütme)
Beyitte öncelikle; sözünü bilerek konuşmak, ince düşünmek, çok susup az konuşmak, ağza gelen her sözü dillendirmemek gibi terbiye kurallarını, nasihatleri görmekteyiz.
Öte yandan:
1- "Ön" ve "ard" sözcükleri değirmenlerde tahılın konulup un olarak döküldüğü hazne borusunun giriş ve çıkışıdır.
2- Bu boruya "gözet" denmektedir. Değirmen taşının bulunduğu eksen mahallinden geçirilen gözetin olduğu yere "ağız" denir.
3- "ard" kelimesi Farsçada arpa demektir.
4- "dakik" un demektir. hatta İstanbul'daki Unkapı semtinin eski ismi de "kapan-ı dakik"tir.
5- "onda bir" değirmencinin öğütme hakkıdır. Buna değirmenciler kendi arasında "gelir" demektedirler.
6- "âsiyâb" değirmen, "âsâ" kelimesi "gibi" demektir ve bu kelimedeki "âs" da değirmen demektir aynı zamanda
Kıssadan hisse:
Klasik çağ metinleri birçok sembollerle ve birden çok şey anlatırlardı.
Bu mütevazi şiirde iki anlam katı görüyoruz.
Bir edebiyat klasiği olarak Kuran da bu kadim geleneğe uymuştur; yani onda da birçok anlam katları vardır; belki de tüm diğerlerinden çok..
Dolayısıyla "düz bir meal" okumasıyla Kuran'ın anlamını çözdüğünü zannetmek aceleciliktir..
Biz "modern çağ"ın düz anlamlı ve yalınkat metinlerinin çocuklarıyız. Klasik metinlere yaklaşırken bilmediğimiz semboller, mecazlar ve "anlam katları" olduğunu peşinen hesaba katmalı, bunları araştırmalıyız..ancak ondan sonra dileyen kabul, dileyen reddetsin..
- Bir mum bir oda dolusu karanlığı giderir..
Oda dolusu karanlık o mum ışığını boğamaz..
Çünkü ışık varlıktır, karanlık yokluktur..
Karanlık bir varlık değildir, ışığın yokluğudur..
Tıpkı bunun gibi..
İyilik varlıktır, kötülük yokluktur..
Görmek varlıktır, körlük görme yokluğudur..
Sağlık varlıktır, hastalık sağlık yokluğudur..
Adalet varlıktır, zulüm adalet yokluğudur..
Henüz Hakk'ın ışığı bu alemi tam aydınlatmadı.. Onun için, kötülük, zulüm, dert var.. Bu bir süreçtir, ışık tamamlanacak, zamanı gelecek.. O zaman "kıyamet kopacak".. Kıyamet yıkılış değil, evrenin mükemmele erişidir.. müjdeler olsun
- hocam cennette futbol var mı..
- var Ömer..
- Ali ile Veli cennette futbol oynamak istese..
- Oynar
- Biri kalede olsa öbürü şut çekse..
- Eee?
- Şimdi şut çeken gol olsun ister..
- Evet?
- Kaledeki gol olmasın ister.. Allah hangisinin duasını kabul eder?
- Eşoğlueşek, bu soruları nerden buluyon?
- Öğretmen karınca yavru karıncalara ders veriyormuş..
"çocuklar" demiş "dünya üzerindeki hayvanlar ikiye ayrılır:
tavuk, kuş, kertenkele ve karıncayiyen gibi vahşi hayvanlar..
aslan, kaplan, kurt, tilki gibi zararsız hayvanlar.."
kıssadan hisse: yeryüzünde iyi ve kötü vardır. ne iyi, ne kötüdür?
bakış açınıza göre değişir..
karıncalardan bir "teodise" çözümü..
-
.
Yeni yorum ekle