Aile çok bilindik tanımı ile anne, baba ve çocuklardan oluşan toplumun yapısını oluşturan en küçük sosyolojik kurumlardandır. Bu tanım, görülmesi istenen evrensel bir ortak anlatımın hayat bulması içindir. Fakat bu tanım tarihsel süreçte ailenin geçirdiği başkalaşım açısından eksik ya da basit bir düzeyde kalmaktadır.
Yaşanan bütün tarihi kırılmalarda ailenin işlevi değişmiştir. Tarım ekonomisine geçişte erkeğin tarım aletlerini etkin kullanma becerisi, (gücü nedeniyle) tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışı, feodal toplum, sanayi toplumunun doğuşu, iş hayatındaki değişimler, iş gücünde çocuk ve kadın faktörünün devreye girmesi; ayrıca çocukların biyolojik ve sosyolojik anlamda tanımlanmasındaki değişiklikler ailenin tanımı ve işlevini değiştirmiştir.
Modern anlamda devletlerin oluşumu, buna bağlı olarak eğitimin; sanayi ve tarım için insan gücü yetiştirme işlevi, ailenin sosyo ekonomik başkalaşımını beraberinde getirdi. Aile, derebeylerinin, dük, kral, sultan ya da padişahın ihtişamı için asker yetiştiren bir çeşit kölelik kurumu olmaktan kurtuldu. Fakat aile, bu sefer belki köle şeklinde olmasa da yine de zorlu bir tarihi serüvenin ortasında kaldı.
“Ben, Gauber Ocağı’nda bir tuzakçıyım; ışıksız tuzak kurmak zorundayım ve sürekli korku içindeyim. Sabahları saat 4‘de bazen de 3:30'da işe gider, eve 17:30’da dönerim. Hiç uyumam. Karanlıkta değil ama ışık olduğunda bazen şarkı söylerim: daha sonra şarkı söylemeye cesaret edemem.” *
Bu cümleler, 19. yüzyılın ortalarında, Sarah Gooder adlı sekiz yaşındaki bir kız çocuğunun maden ocaklarında geçirdiği çalışma yaşamının günlük bir betimlemesidir. (1)
*Pinchbeck ve Hewitt’de aktarılmış, Cilt. 11, sf. 354.
Neil Postman "Çocukluğun Yokoluşu" kitabında; 19. yy'da bir çocuğun gece çalışmasındaki maruz kaldığı korku ve acıyı yukarıdaki gibi anlatır. Bu acı ve korku, çocuğun bünyesinde kaldırabileceği bir yük değildir. Küçük kızın ve nice işçilerin bu uzun çalışma saatleri Marks’ın çabaları ile sanayi devrimi sonrasında sekiz saate kadar düşmüştür. Küçük çocuk ve onun ailesi yine bir çeşit köledir. Bu aile gerçek sağlıklı bir aile nasıl olabilir? Bu sorunun cevabını sizlere bırakıyorum.
Peki aile kavramı nasıl doğdu? Bu soruyu insanın evrimine kadar götürüp tatmin edici bir çok cevaplar bulabiliriz. Benim dikkatinizi çekmek istediğim cevabı Giambattista Vico’ nun “Yeni Bilim“ kitabından göstermek istiyorum. Vico kitabında aile konusunda neler söylüyor;
“ Ticaret şehirlerin ortaya çıkmasıyla “taşınmazlar“ la başlar. Ticaret terimi, dünyadaki ilk ödeme veya merces olarak kahramanların yukarıda bahsedilen kanunla (bahsedilen kanun bir çeşit tımar şeklini ifade etmektedir) famuliyi kendilerine hizmet etmeye mecbur ederek verdikleri tarlalardan ileri gelmiştir. “ (2)
Vico, Famuliyi kelimesi ile küçük ailelerin büyük soylu ailelerin yanlarında mecburen çalışmalarını anlatır. Yakın zamanlara kadar gazetelerdeki iş ilanlarında “çiftçilik yapacak aile aranmaktadır“ diye ibareler yazılırdı. İş ilanlarında böyle yazıladursun gerçekte çekirdek aile bir noktada toplumun ekonomik anlamda da en zayıf halkasını oluşturmaktadır.
Aile denilince iktisadi ve sosyal anlamda toplumun ilk giriş noktasını düşünmeliyiz. Kralların, sultanların, padişahların aileleri olmaz. Diğer küçük ailelerin uyacakları kanunlar, nizamlar ve toplumun zorunlu tuttuğu roller vardır. Krallar, sultanlar, padişahlar için toplumsal zorunlu kurallar olmadığı gibi, bütün aileler onların tebaası, kölesi ya da kuludur. Taht kavgaları nedeniyle kardeşlerini dahi öldüren insanların ailesi olmaz. Birden fazla eşi, cariyeleri, köleleri olan insanların sevgi temeli ya da aşk temeli ile kurdukları aileleri olamaz.
Aile, kendini korumakla beraber hareket etmekle sisteme angaje olabilecek insanların oluşturduğu, bir bakıma içinde menfaati de barındıran en zayıf ve küçük kurumdur. Zayıflıkları nedeniyle aile olmuşlardır. Aynı seviyede olan ve aynı şekilde para kazanan aileler birbirleri için bir çeşit rakiptirler. Çocuklarının başarıları, üniversite sınavını kazanmaları, bir işe yerleşmeleri konusunda aileler başka ailelerin düşmanıdırlar. Aynı toplum, aynı mahalle, aynı köy bile olsa uluslar arası ilişkilerin kadim kuralı devreye girer: Aileler arasında dostluk olmaz, menfaat vardır.
Aile konusunda kapitalizm menfaatleri gereği; kavram olarak aileyi ifade eden ama aslında içinde ”biz menfaat grubuyuz“ demek olan cümlesini kurar: “Biz büyük bir aileyiz“ . Yalandır bu cümle. İnsanın konuştuğu tüm diller içinde bu cümle yalan bir cümledir. Bu cümle “ Biz menfaatler konusunda bir birbirimizi koruruz ve öyle hareket ederiz demektir”.
Sosyoloji kuramlarının bazılarında aile sevgi ile kurulur diye anlatımlar vardır. Bu doğru bir anlatımdır. Ama aile bazen kötülüğün devamı için de kurulabilir. Aile bireyleri birleşerek suç örgütleri, mafya gibi organizasyonlar yaratabilir. Böyle bir örgüte “aile“ bile denilmektedir. Ailenin soyadı ya da lakabı konu edilerek şu …ailesi şeklinde bir özne oluşturulabilir. Bu oluş sosyal kabulü olan kimliğe dönüşebilir. Çünkü bireyler arasında kan bağı vardır. Bu da biyolojik anlamda bir aileyi ifade eder.
Suç demişken; arkasına sistemi ve kapitalizmi alan menfaat şebekeleri aile görünümünde çeteler kurabilir. Dolandırıcılık, hırsızlık yapabilir. Devletlerin en kutsal gördüğü şey olan vergiyi kaçırabilir. Böyle sözde aileler sistemden beslendikleri için sistemin soytarıları ya da fareleri olabilir.
Ailenin günümüze kadar resimlerini görebilmek adına Antik Yunan ve 14.yy da ki ailenin bize nasıl göründüğünü inceleyelim.
“Eski Yunanlılarda küçük çocukları öldürme uygulamasına karşı ahlaki ya da yasal sınırlamaların olmadığını biliyoruz. Aristo, bu korkunç geleneğe karşı sınırlamalar koyulması gerektiğine inanmasına rağmen bu uygulamaya karşı güçlü itirazlarda bulunmamıştır.” (3)
Güçsüz çocukların öldürülmesine yine Platon’ un “Devlet“ kitabı dahil bir çok metinde rastlamaktayız. Güçsüz aileler güçsüz çocuklarını feda etmişlerdir. 18.yüzyıla kadar kendine ait çocuk elbisesi dahi olmayan Mısır ve benzeri coğrafyalarda sıcaklığın etkisi ile de çırılçıplak dolaştırılan çocuklardan bahsetmeliyiz. ilk çağlarda sorgusuz sualsiz ailesi tarafından öldürülen çocukları konuşmalıyız. Bu durumlara “bir çeşit doğal seleksiyondur“ diyenler daha mantığa yakın insanlardır.
“1730 ile 1779 arasında Londra'da ölen insanların yarısı 5 yaşın altındaydı, fakat İngiltere, daha sonra çocukluk düşüncesini geliştirmişti.” (4)
Görüldüğü gibi sanayi devriminin ülkesi olan İngiltere de dahi durum hiç parlak değildir. 49 yıl boyunca toplam ölenlerin yarısı beş yaşından küçük çocuklar olduğu halde önlem alınamamıştır. Bu ölümler aile kavramını elbette etkilemiştir. Çocukların erken ölümü tarihin büyük bir kederidir.
“14. yüzyılın sonlarına kadar çocuklar vasiyetnamelere bile dâhil edilmezlerdi, çünkü yetişkinler, çocukların çok uzun süre yaşayamayacağını düşünürlerdi.“ (5)
Çocukların mirasta konu dahi edilmemeleri hayli trajiktir.
Modern hayatı az gelişmiş bir toplumla yaşayan toplumların Jean Jacgues Rousseau’ları ve Emile’leri olmuyor. Çocuklar Emile gibi yetiştirilmiyor. Modern çağda ilkel toplumdan kalma ucubeler türüyor. Sözde aile meclisleri çocuklarının sonlarına fetva veriyor. Antik Çağ'da yaşayan toplumlar, çocuklarını öldürme haklarının kendilerinde olduğunu düşünüyorlar. Bunlar aile olamazlar ve aile değiller.
Ailenin güçsüzlük ile temellenebileceğini, bu güçsüzlük bilgisinin onları sisteme, çevreye karşı koruyacak en büyük güç olacağını düşünüyorum. Ailenin merhamet, empati ve şefkat ile güçleneceğini, ailenin entelektüel bilgi, insanlık onuru ve erdemi ile, evrensel değerlerin etkisi ile ayakta durabileceğini düşünüyorum. Nietzsche’nin tespit ettiği gibi güçlüler merhameti bilemezler. O sebeple aileler ancak birbirine merhamet ile bu hayatı yaşamayı başarabilirler. Anne ve babalar, bebekler güçsüz iken, o büyüyen bebekler anne baba güçsüz iken onların yanında olarak gerçek bir aileyi kurabilirler.
Kaynakça
Neil Postman “Çocukluğun Yokoluşu “ İmge Yayınları Sayfa 70
Giambattista Vico “ Yeni Bilim” Doğubatı Yayınları Sayfa 54
Neil Postman “Çocukluğun Yokoluşu “ İmge Yayınları Sayfa 15
Neil Postman “Çocukluğun Yokoluşu “ İmge Yayınları Sayfa 29
Neil Postman “Çocukluğun Yokoluşu “ İmge Yayınları Sayfa 29
Yeni yorum ekle