Sorun çözme ve sıradışı düşünme tekniklerinden biri de sorunun karşılığını doğada bulma çabasıdır.
Yıllar önce okuduğum bir şifalı bilgiler kitabında, yazar sürekli doğada yaşadığını ve hayvanların hastalandıklarında şifalı bitkileri bularak tedavi olduklarını belirtiyordu. Doğada yaşayan hayvanların zehirli ve şifalı bitkileri bildiklerini anlatıyor, bunlar arasında yılanın şifalı bitkileri bulmak ve tedavi olmak konusunda en yetenekli hayvan olduğunu vurguluyordu. Yılanın tıbbın sembolü olmasının arkasında bu gerçeğin olabileceğini belirtmişti.
Sonradan okuduğum kaynaklarda yılanın Gılgamış destanında geçtiğini öğrendim. Gılgamış ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için bilge Ut-Napiştim’den yardım ister. Ut-Napiştimden ölümsüzlük otunun okyanusun dibinde olduğunu öğrenir. Ayağına taş bağlar okyanusun dibine iner. Ölümsüzlük otundan bir dal alır, ayağındaki taşları bırakır. Suyun yüzeyine çıkar.Elinde ölümsüzlük otuyla giderken bir pınardan su içmek ister ve durur. O esnada otun kokusuna gelen yılan onu yutar. Otu yiyen yılan gömlek değiştirir.
Yılanın sağlık, yenilenme ya da ölümsüzlüğün sembolü olmasında, bu mitolojik hikayenin etkisi olabilir.
Sağlık konusunda, iletişimde, ulaşımda hayata dair her alanda doğadan ilham alarak çözümler bulmak mümkündür.
Yalı çapkını kuşu modellemesinin hızlı trenlerle ilgili bir sorunun çözümünde nasıl rol oynadığı ilginçtir.
"Sanyo Shinkansen" Tren yolu şirketi, yeni trenlerini tasarlarken, yüksek hızlarda tünele giren trenin, tünel çıkışında meydana gelen patlama sesinin 400 metre öteden duyulacak kadar güçlü bir gürültü oluşturduğunu tespit ederler. Oluşan riskten ötürü tren yolu şirketi 350KM/S hızın üstündeki testlerden vazgeçerler.
Bu sorun üzerine doğayı inceleyen bilim adamları çözümün aslında hiç ses çıkarmadan mükemmel bir şekilde suya dalan balıkçıl bir kuşta olduğunu gözlemlediler.
Konu üzerinde firma mühendisleri Eiji Nakatsu, JR West ve bir kuş gözlemcisi birlikte çalışarak "KingFisher", yani yalı çapkını kuşunun bunu başardığını incelediler. Yalı çapkının gagası modellenerek yapılan tasarım sonucunda firma yeni ürettiği 500 serisi trenlerinin hava basıncı değişimini %30 azalttığı, %15 daha az elektrik tükettiği ve hızının ise %10 arttırdığı firma yetkililerince ifade edilmektedir. (ayrıntılı bilgi için http://www.kesinbilgi.net/yali-capkini-kusu-ve-hizli-tren…/9)
Cırtcırtların bulunması da yine doğadan esinlenme iledir.
Birbirine yapışan iki şerit halinde küçük naylon dişlilerden oluşan cırt bant ya da cırt cırt 1948’de İsviçreli dağcı George de Mestral‘in patlayan pantolonların canına tak etmesiyle hayat buldu.
De Mestral, 1941’de Alp dağlarında köpeği ile avcılık gezisinden döndükten sonra kıyafetlerine ve köpeğinin kürküne yapışan dulavratotu tohumlarını temizliyordu. Temizleme işlemi bitince tohumların kıyafetine ve köpeğinin tüylerine nasıl yapıştığını merak etti. Mikroskop altında inceledi. Giyecek, hayvan kürkü veya saç gibi yüzeylerde tutunmayı sağlayan yüzlerce “kanca” olduğunu farketti. Tohumlarda ise halkalar vardı ve birbirine geçiyorlardı. Kanca ve halkaların nasıl kopyalanacağını bulabilirse, iki yüzeyi basitçe birbirine tutturabilecekti.
Başlangıçta insanlar onu ve fikri ciddiye almadı. Lyon'a gitmeye karar verdi. Lyon, dokuma merkeziydi, De Mestral Lyon’da yalnızca bir tekstil üreticisini fikrinin parlaklığına ikna edebildi; “kilitli şerit” adı verilen bu ilk ürün pamuktan yapılmıştı. Fakat, pamuk çabuk tükeniyordu, bu nedenle de Mestral sentetik elyaflara döndü. Deneme yanılma yoluyla naylonun sıcak kızılötesi ışık altında dikildiğinde bağlantı elemanının kanca tarafı için mükemmel kancalar oluşturduğunu keşfetti.(http://www.ilkkimbuldu.com/cirt-cirti-kim-buldu/)
Doğadan esinlenerek yapılan teknoloji ürünleriyle ilgili Şafak Altun’un yazdığı “Doğanın İnovasyonu” isimli kitapta bol örnekler bulunmaktadır.
Nilüfer (lotus) çiçeği yaprağının mumsu yapısından esinlenerek kir ve leke tutmayan akıllı tekstiller, boyalar ve şampuanlar üretildi.
Köpekbalığının derisindeki sürtünmeyi azaltıp hızı artıran dişçikler, ünlü mayo firması Speedo’nun “Fastskin” (Hızlı Deri) mayosunun esin kaynağı oldu.
Ağacı saniyede yirmi iki kez gagalayabilen ağaçkakanın mekanik şoku emen yapısı, otomobilden uzay mekiğine kadar birçok aracı, daha güvenli ve sağlam hâle getirdi.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak örnekler çoğaldıkça yazı uzuyor ve okunurluğu azalıyor.
Burada dikkat edeceğimiz husus bir sorunumuz olduğunda bunun doğada bir karşılığı var mı diye düşünmemizdir. Dikkatli bir gözlemle birçok sorunu doğadaki bir benzerinden modelleyerek çözmek mümkündür.
Sorununuz varsa bir doğa gezisi yapın. Gözlem yapın ve üzerinde düşünün.
Konuyu bir fıkra ile bitirelim.
Bir kısım imar çalışmaları için 1950'li yıllarda Türkiye'ye Amerikalı mühendisler gelmiş. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok. Bayındırlık mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış.
Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş: ''ne yapıyorlar böyle rampada ?''. ''Yolun güzergâhını belirliyorlar.'' cevabını almış. amerikalı şaşkın: ''nasıl yani, anlayamadım ?'' diye sorunca yetkili, ''eşek yüzde 7 eğimin üstüne çıkmaz. Biz de bu nedenle eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz.''diye cevap vermiş. Amerikalı katılarak gülmeye başlamışi yatışınca da sormuş: ''peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?''. yetkili bozuntuya vermeden cevaplamış. ''O zaman Amerika''dan mühendis getirtiyoruz.''
Yeni yorum ekle