İnsan Neden Yanlış Anlar?

26 Haziran 2022

Bir kurumda sıradışı düşünme tekniklerini anlatırken, birbirine benzemeyen iki şeyi bir araya getirildiğinde daha yaratıcı olunacağını belirtmiş, bunu İngiliz nörobilimci Paul Howard-Jones’in yaptığı bir deneye dayandırmıştım. 

Image

Yapılan deneye göre katılımcılara, birbirine yakın üç kelime verilip (diş, fırçalamak, parlamak) bir hikâye yazmalarını istemiş. Bir diğer gruba da birbirine benzemeyen üç kelime (inek, fermuar, yıldız) verilerek bir hikâye yazmaları istenmiş. Yazılan hikayeler beş jüri üyesi tarafından puanlandırılmış birbiri ile ilgisi olmayan kelimeler kullanılarak yazılan hikayelerin, birbirine benzeyen kelimelerle yazılan hikayelerden daha yaratıcı olduğu tespit edilmiş. 

Birbiriyle ilişkisi olmayan kelimelerin bir araya getirilmesinin beyinde anteriyor singülat korteks ve frontal medial girus gibi sorun çözme ve yüksek düşünce ile ilişkili pek çok bölgeyi aktive ettiği görülmüş.

Konunun daha rahat anlaşılması için insanın oluşumu üzerinden örnek verdim.  İnsan 46 kromozomdan oluşuyor. 23 kromozom anneden, 23 kromozom babadan geçiyor. Bu iki ayrı kromozom yapısı birbirine ne kadar benziyorsa doğacak çocuk, genetik olarak o kadar zayıf doğuyor. Hatta bu konuda yapılan çalışmalarda istatistiki olarak engelli olma ihtimali yüksek oluyor. “Bu biyolojik gerçekliği dikkate alarak akraba evliliği yapmamanız tavsiye ederim” dedim. Diğer yandan kadınlarda 35 yaşından sonra yumurta kalitesi düştüğünden bu yaştan sonraki doğumlarda bebeğin engelli olma ihtimali yüksektir. İstatistikler bunu gösteriyor. Bu nedenle evlenirken buna da dikkat etmeniz gerekiyor, diyerek ilave bir hayat bilgisi vermiştim.

Daha sonra eğitim yetkilisiyle görüştüğümde geri bildirimin olup olmadığını sordum. Bazı öğrencilerin, dersimle ilgili olarak, “Bizim özel hayatımıza müdahale etti. Kiminle evleneceğimizle ve kaç yaşında evleneceğimizle dair sözler söyledi” şeklinde şikâyette bulunduklarını söyledi. 

Image

Üniversiteyi bitirmiş kişilerin bir sözün hangi anlama geldiğini hangi bağlamda kullanıldığını anlayamamasına üzüldüm. Eğitim sisteminin yerlerde süründüğünü düşündüm. Bu sadece benim bizzat yaşadığım öznel bir değerlendirme değil, aynı zamanda uluslararası kuruluşların nesnel olarak yaptığı araştırmanın sonucudur. “OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) 2020 yılında yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’nin %40 ı okuduğunu anlama yeteneğine sahip değil” (Kaynak: OECD, 'Concept of Information-related Competencies' ve “Türkiye Eğilimleri” araştırması (2020)
Üniversiteyi bitirmiş biri neden okuduğunu ya da dinlediğini anlamaz ya da yanlış anlar? Bunları kanımca şöyle sıralamak mümkündür:

  1. Eğitim sistemimiz sadece hafızaya bilgi yükleyen ve sınavlarda onun yansımasını başarı olarak kabul eden bir yapıya sahiptir. Özellikle test tekniği iç güdüsel hafızaya dayanmaktadır. Eğitimle; zekâ, muhakeme, hayal gücü gelişmemektedir. Kişi eğitimli olsa bile ezberlenmiş klişe bilgilerin dışındaki konuları anlayamamakta ya da yanlış anlamaktadır.
     
  2. Okuma, öğrenme ve merak duygusu beslemeyen eğitim eksiktir.  İnsan, zihnini ancak kültür kitaplarıyla geliştirir. Okuldan diploma alan birçok kişi erken kifayet duygusuna kapılmakta “ben artık oldum” zannetmektedir. Bu nedenle düşünceyi tetikleyecek yeni bilgiler, onun konfor alanını sarstığı için anlamamak ya da yanlış anlamak şeklinde bir tepkiye dönüşmektedir.
     
  3. Kişi kendini ifade edecek sözel iletişim yeteneğine sahip olmazsa tepkisini sağlıksız bir şekilde yapmaktadır. Anladığını ya da anlamadığını muhatabıyla paylaşmak yerine onu bir dedikoduya ya da şikâyete dönüştürmektedir. Çünkü bildiği ya da bilmediği ile yüzleşebilmesi için kendi bilgisine ve algısına güvenmesi gerekir. Dolayısıyla dedikodu ya da şikâyet yoluyla boş kaleye gol atmak kolay gelmektedir. 
     
  4. Anooshirvan Miandji, “200 kelime ile düşünen birisi, 2000 kelime ile düşünen birisini anlayamaz” der. Ludwig Wittgenstein, “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” der. Eğer kişilerin kavram dünyası çok darsa sizin çok genişse sizi anlaması mümkün değildir. Bu nedenle Mevlâna, “Deniz ne kadar büyük olursa olsun sen ancak kabın kadar su alırsın.” “Uğraşma boşuna. Seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar. Gördükleri, ancak kendi anladıkları kadarı olacak" der. La Rouchefaucauld,“Dar kafalı insanlar, kafalarının almadığı her şeyi kötü görürler” diyerek anlamayan kişinin anlamadığı ile kalmayıp bir kötüleme yolunu seçtiğini söyler.
     
  5. Sezai Karakoç, “Anlamak masraflı iştir. Emek ister, gayret samimiyet ister. Oysa yanlış anlamak kolaydır, biraz kötü niyet ve cehalet kâfidir” diyerek anlamayı ve yanlış anlamayı güzel özetlemiştir. Konfüçyüs’ de “Anlamak istemeyene hiçbir şey öğretemem, Düşüncesini dile getirmek niyetinde olmayana da yardım edemem” diyerek anlamak istemeyen bir kişiye bir şey yapılamayacağını, düşüncesini dile getirmeyen kişiye de yardımcı olunamayacağını vurgulamıştır.
     
  6. Yanlış anlamak sadece bilgi meselesi değil, aynı zamanda bir ahlak meselesidir. Anadolu’da bir tabir var. “Davet etse de gitmesek, davet etmese de dedikodusunu yapsak” Kişiler eğer kendilerini değerli hissettirecek donanımdan yoksunsa, bunu her duruma karşı çıkarak ya da dedikodu yoluyla başkalarını kötüleyerek telafi etme yolunu seçebilirler. Böylelikle yetersizliklerini kapattıklarını düşünebilirler. 

Daha çok şey yazılabilir ama maksat hasıl oldu sanırım. Bir eğitim sorununa vurgu yapmak istedim. Yazımın şahsi bir mesele olarak algılanıp “Canını sıkma vs.” gibi yorumlarla yeni yanlış anlamalara yol açmamasını diliyorum.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
2 kez görüntülendi. 2,253 kez görüntülendi. 2 yorum yapıldı.