Siyasi Yorulmanın Temelleri
İbn-i Haldun Devlet isimli kitabında bir devletin ayakta durmasını, bir peygambere iman etme derecesine bağlamaktadır. Devletin bekasını da dinî asabiyetle ilişkilendirmektedir. Ancak devletlerin ne kadar sağlam olursa olsun, insan gibi, belli bir ömrü olduğunu söyler: Doğar, gelişir, olgunlaşır ve ölür. Bu kaidenin istisnaları elbette vardır. Bir çok güçlü devlet, savaşta başka bir devlete yenildiği için tarih sahnesinden silinmiştir. Çin İmparatorluğu 2123 yıl, Doğu Roma 1058 yıl, Batı Roma 844 yıl, Osmanlı 624 yıl ve Abbasiler 508 yıl hüküm sürmüşlerdir. Üçü Asya’da ikisi Avrupa’da kurulmuş olan bu devletlerin hepsi beşli süreçten geçmiş ve tarihin karanlık dehlizlerine gömülmüştür.
Halihazırda mevcut olan devletlerin bu kadar uzun yaşamalarının ihtimali zayıftır. Bunu siyaset bilimi literatürüne yeni girmiş bir terimle izah etmek mümkündür: Siyasi yorgunluk. Yukarıda sıralanan beş muhteşem imparatorluk, aslında bir günde çökmedi. Hepsinin çöküşü en an yüz yıl sürdü. Dolayısıyla her çöküşten önce mutlaka bir yorulma dönemi geçirdi. Yani nasıl ki bir devletin yükselişi bir istihale ise, çöküş de öylesine bir istihaledir. Bu devletler ya tarihe karıştı ve yok oldu gitti, ya da başka bir devlet doğurdu. Osmanlı devletinin son yüz yılı gerçekten sancılı bir yüzyıl olmuştur. Sık sık padişahlar değişmiş, bol savaşlar olmuş, toprak kaybı artmış, savaşa bilen nüfus git gide azalmış, sosyal tefessüh baş göstermiş; kısacası toplum ve ona bağlı olarak siyaset yorulmuştur.
20. Asırdan başlayarak dünya nüfusu, silahlanma, teknolojik gelişme ve haberleşme imkanları ciddi artış göstermiştir. Yerküre büyümediğine göre, nüfus, silahlanma, teknoloji ve haberleşme arttıkça hem devletlerin ömrü azalmakta hem de çöküş süreleri kısalmaktadır. Yani ters orantılı bir illiyet ilişkisi söz konusu olmuştur. Bu ufalma ve daralmanın nereye kadar devam edeceğini tahmin etmek doğrusu muhaldir.
Devletleri milletler, halklar ve neticede insanlar oluşturduğu için, onlar da bu yorulmadan nasiplerini almaktadır. Sonuçta kargaşalı bir ortam doğmakta, terör baş göstermekte ve insanlar göç etmek zorunda kalmaktadır. Irak’taki patlamalar, öldürmeler, insan kaçırmalar, işsizlik, güvensizlik, temel hizmetlerin yokluğu hepsi insanların ülkeyi terk etmesine yol açmıştır. Bu da siyasi yorulmanın önemli bir tezahürüdür.
Türkmenler de Yorgun...
Bence siyasi yorulmaya en güzel örnek Irak Türkmenleridir. 1918 yılından beri var olma mücadelesi veriyorlar. Hâlâ bir sonuç alabilmiş değiller. İngilizler Irak’ı işgal ettiğinde ¨Osmanlı ahfadı¨ diye Türkmenleri dışladı; Kraliyet geldi Türkmen’i Araplaştırmaya başladı; cumhuriyet geldi bu sefer ¨potansiyel Türkiye yanlısı diye¨ Türkmen’i asimile etmeye çalıştı; Saddam iktidarı ele geçirdi, Türkmenleri yok etmeyi planladı; ABD himayesinde Kürtler geldi Türkmenlerin topraklarını ele geçirmeye başladı; Şii Araplar yönetime geldi Türkmenleri yok saymaya başladı. Ve bir asır böyle hercümerç içerisinde geçti. Bu süre zarfında binlercesi yıldı Kürtleşmeyi, yüz binlercesi usandı Araplaşmayı ve on binlercesi bıktı yurdunu terk etmeyi seçti. Bu da siyasi yorulmanın birinci yüzüdür.
Kimse Türkmenleri tembellikle, korkaklıkla, bölünmüşlükle, Araplaşmayı ya da Kürtleşmeyi kabul etmekle veya yurdunu terk etmekle eleştirmesin. Bütün bu mezalime rağmen bir asır ayakta kalabilmek, Türkçe konuşabilmek, Irak Parlamentosuna girebilmek, Türkiye Türkçesiyle okul açabilmek büyük bir başarıdır. Gerisi Türkmenlerin boyunu aşmaktadır. Nasıl ki bir ceylan yavrusunu aslana kaptırınca, önce bekler ve yavrusunun tamamen öldüğünden emin olunca yoluna devam ederse, Irak’ta kalan Türkmenler de öylesine zayiatlar vererek yoluna devam etmektedir. Yurtta kalan kaderine boyun eğmekte, yurttan kaçanlar velvelesiz, sakin ve belki de siyasetten uzak bir hayat sürdürmeyi tercih etmektedir. Yurt içinde kalanlar bir-iki nesil sonra önüne konulan çözüme (kerhen de olsa) razı olacak, yurt dışında olan da (yine) bir-iki nesil sonra olduğu toplumun kalıbını alarak potasında eriyip gidecektir. Bu da siyasi yorgunluğun öteki yüzüdür.
Yorulma Ne Getirir?
Siyasi yorulmaların sonu hayırla bitebildiği gibi şerle de bitebilir. Bazı devletler çökünce yerlerine daha yeni, çağdaş ve dinamik devletler çıkabiliyor. Osmanlıdan sonra Türk Cumhuriyeti’nin ve Sovyetler Birliğinden sonra Rusya Federasyonu’nun doğması buna doğru birer örnektir. Siyasi yorulma toplumlarda da ya yeni bir dinamizm ya da çözülme getiriyor. Lider değiştirme, yeniden ülküleşme, yöntem değiştirme siyasi yorgunluktan doğabilecek müsbet sonuçlardır. Ancak bunların olabilmesi için şartların elverişli olması gerekiyor. Mesela Bosna-Hersek’de uluslararası güçlerin müdahalesi ve Aliya İzzet gibi bir liderin peyda olması Balkanlarda ve bahusus Bosna-Hersek’te Müslümanlığı kurtarmıştır. Diğer taraftan muhteşem Endülüs medeniyetinin çökmesi ve bugün Granada’da (tarihi binalar hariç) Müslümanlıktan, pek iz kalmaması menfi bir örnektir.
Günümüzde Erbil ve Halep bu şansız şehirlerden biridir. Kerkük de böyle olmaya namzettir. Carablus, Telafer, Tuzhurmatu şehirlerini ve halklarını da siyaseten yorgunlar sırasına katmak mümkündür. Akıbetleri de meçhuldür. Irak’ta ve Suriye’de Türkmenler ve şehirleri gerçekten bitkin ve bezgin bir haldedir. Onlar Begoviç ya da Denktaş gibi birer lider beklerken, hamiyetli ve adil uluslararası bir gücün müdahalesi olmadan sağlıklı bir sonuç elde edilemez.
21. asırda siyasi yorgunluk sendromu sadece Türkmenleri değil, Ortadoğuyu saracağa benziyor...