Eskiden tarih verirken İ.Ö-İ.S diye milat belirtilirdi. Yani İsa’dan önce, İsa’dan sonra anlamında. İnternet çıktıktan sonra gençler bu kısaltmayı internetten önce, internetten sonra şeklinde algılamaya başladılar. Korona virüsü nedeniyle yaşadığımız inziva nedeniyle biz de bundan böyle inzivadan önce, inzivadan sonra hayatımıza değişik bir milat koyacağız anlaşılan.
Bugün emekli olduğum bakanlığın eğitim merkezi başkanıyla telefonlaştım. Kendisi tam bir eğitim sevdalısı. Eli kalem tutuyor, anlatmayı ve öğretmeyi seviyor. Korona virüsü salgını tedbirleri kapsamında eğitim tamamen uzaktan eğitime dönüşmüş. Başkan programda bir aksama olmaksızın eğitimlerin devam ettiğini söyledi. Kötü olan uzaktan eğitim değil eğitimden uzak olmaktır. Bana da yine uzaktan eğitimle kişisel gelişim dersleri vermeyi teklif etti. Memnuniyetle kabul ettim. İlerleyen zaman dilimlerinde eğitimden uzak kalmayacağım, uzaktan eğitim vereceğim.
İnternet, sanal alem bir süre alışamadığımız hatta gençliğimizi dejenere ediyor diye yakındığımız bir platformdu. Ancak şimdi o platform alıştığımız gerçek hayatın önüne geçti ve kendine ait yeni bir gerçeklik oluşturdu. Çağın bu gerçekliğini kabul ederek yeni fırsatları yeni imkanları yakalamamız gerekir.
İbni Haldun “İnsan alışkanlıklarının çocuğudur” der. Alışkanlıklarımız bir yandan hayatı kolaylaştırırken bir yandan da gelişmemizi durdurur. Alışkanlıklarımızın önüne bir musibet gibi çıkan bir engel aslında bizi yükselten, hafızamızı değil zekamızı aktife eden bir şanstır. Bütün mesele engeli bir sıçrama tahtası gibi görmemize bağlıdır. Çünkü bize azmimizi körükleyen aynı zamanda ona bakış açımızla doğrudan ilgilidir.
Yaş ilerledikçe insan alışkanlıkları kemikleşir betonlaşır. İnsan alıştığı konfor alanının dışına çıkmaya korkar. Çünkü yeni bir durum belirsizliktir. Belirsizlik ise kaygı uyandırır. Yaşlılar değişimden dönüşümden çekinirler. Birinci alışkanlıkları kökleşmiştir bırakmak zor gelir. İkincisi geleceğine ilişkin kısa zamanı adaptasyon sıkıntısı içinde geçirmek istemez. Yaşlıların yeniliklere direnç göstermesine neofobi yani yenilik korkusu denmektedir.
İnternet hayatımıza yerleştikten yani dijital dünya ile haşir neşir olunca nesil farkı dijital yatkınlığa göre yeni isimler aldı. Dijital yabancılar, dijital göçmenler, dijital yerliler. Dijital yabancılar istisnaları olmakla birlikte yaşı 60 üzerinde olan kendine ait bir sosyal medya hesabı olmayan, e-postası bulunmayan kişiler. 40-60 arasındakiler dijital göçmenler, sosyal medya hesapları var, e-postaları var ama yine de interneti kullanmakta yardıma ihtiyacı olup, yetersiz kaldıkları yerde kendini teknoloji kullanma özürlü olarak tanımlayan kişiler yaşı 40 kadar olan kişiler ise dijital yerliler. Dijital dünyanın içinde doğmuş kişiler.
Bu ayrımı şu nedenle yaptım. Uzaktan eğitim dijital yabancılarda ve dijital göçmenlerde kısmi kaygılara yol açarken, dijital yerli olan gençler için daha cazip görünüyor. Kendi deneyimlerimizi mutlak doğrular olarak görüp yeni gelişmelerden tedirginlik duymamız yersizdir. Yeni dönemden korku duyacağımıza yeni durumu daha verimli hale nasıl getiririz onun üzerinde yoğunlaşmamız gerekir.
Uzaktan eğitimde işin teknik boyutu önemlidir. Görüntü ve ses kalitesinin çok iyi olması gerekir. Aksi takdirde sağlıklı iletişim kurulmaz. Mesajın uygun kanallarla verilmesi iletişimin en önemli şartıdır. Kanallardaki aksaklık mesajı bozar, alıcıyla kaynak arasındaki ahenk ortadan kalkar.
Eğitimin içeriği konusunun da yeniden düşünülmesi gerekir. Eğitim bizde sadece bilgi aktarımı olarak algılanmaktadır. Konfüçyüs'e atfedilen bir söz var. ““Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret” Yani bir kişiye hazır bir şey verme onun kendi gayretleriyle bir şey üretmesini sağla. Bu söz geçmişteki bir hayat tarzına yönelik söylenmiştir. Şimdi balık tutmasını öğrenmesi de yetmez. Çünkü mevcut balıklar tükenebilir. Buna ilaveten balık çiftliği kurup balık üretmesini de öğretmeliyiz. Bu metaforu şunun için söylüyorum. Çağımızda sadece mevcut bilgileri öğrenmek yetmez. Çünkü çağ çok hızlı değişiyor. Siz bir şeyi öğrenirken o bilginin bir üst versiyonu çıkıyor. Sizin öğrendiğiniz bilgilerin çoğu ölü bilgilere dönüyor. Yani eğitimde bilginin yanında en az o kadar da bilmeyi öğrenmeliyiz. Bilgi geçmişe aittir. Bilme şimdidir ve geleceğe yöneliktir. Dolu kafalardan ziyade işleyen kafalara ihtiyacımız var. Zekamızla muhakememizle bilme mekanizması sağlıklı işlerse bu bizi geleceğe taşıyacaktır. Bilgiden bilgi üretmediğimiz sürece gelişmiş ülkelerle asla yarış edemeyiz. Onların taklit ve takibinden öte bir yol alamayız.
Uzaktan eğitimin en büyük avantajlarından biri eğer kişide özdisiplin varsa sınıfa göre daha yüksek bir konsantrasyonla öğrenebilir. Çünkü yalnızdır ve tüm dikkati sadece tek şeye odaklıdır. Ancak bu kişinin kendini disipline etmesine bağlıdır.
Eğitim de eksik olan bir taraf da öğrenci sınıfta bir şeyler öğreniyor ancak eğitimli bir ailede değilse, eve gelince o bilgilere ters düşen uygulamalarla sıfırlanıyordu. Aslında velilerin de bir şekilde eğitim süreci içine alınması gerekiyor. Uzaktan eğitimle bu durum dikkate alınarak velilere de takviye edici programlar yapılabilir. Bu zamana kadar magazin programları ve gereksiz dizilerle oyalanan velilere çocuklarının başarı olması yönünde neler yapılabileceği konusunda yeni programlar hazırlanmalıdır.
Unutmayalım daha güzel bir dünyanın yolu eğitimden geçer. Bunu da ancak çağın araçlarından hangisi elverişliyse ona göre yapmamız gerekir.
Yeni yorum ekle