İftira ve yalan kalubeladan beri var. Ancak kelam var olduğundan beri iftira etmek ve yalan söylemek çirkin addedilmiş ve ahlaksızlık olarak nitelendirilmiştir. Semavi ve gayri semavi dinler bu iki rezilliği kınamakla kalmamış, yasaklamış ve hatta lanetlenmiştir. Kur’an’ı Kerim yalan ve iftiradan şiddetle kaçınmayı emretmiştir. Hz. Peygamber iftirayı yedi büyük günahtan biri saymıştır. Kısacası, düşünen her insan veya cemiyet (ateist ve maddeciler dahil) hiçbir manevi değere inanmasa bile iftirayı ve yalanı en azından bir sosyal illet olarak görmüştür. Hele günümüzde sosyal medya denen uçsuz-bucaksız alanda yazılan yazılar, yapılan konuşmaların önemli bir kısmı bilgi ve haber kirliliği yaratıyor ve hatta niyeti hâlis olmayan insanların minberi hâline gelmiştir. Son zamanlarda iç ve dış medyada yazılıp çizilenler ve sarf edilen ölçüsüz sözler aklı selim bir insanı ciddi anlamda düşündürüyor, ümitsizliğe sürüklüyor. Takriben kırk yıldır hasbelkader ilmî ve fikrî yazılar yazan bir insan olarak beni derinden inciten, vicdan ve ahlak anlayışıma sığmayan bir konuyu örnek olarak vermek istiyorum.
Bir AYM üyesinin doğrudan darbeyi çağrıştıracak bir gönderme olduğu düşünülen tweeti bahane edilerek bir sitede bu konunun “güya arka planını” anlatan bir yazı yayımlandı. Başka birkaç sitede de yer alan bu yazıda birbiriyle çelişen bir yığın hikâye arasında, uzun yıllardır hem akademiden hem de bürokrasiden tanıdığım Mustafa İsen’in de adının geçtiğini görünce bu tartışmaya kayıtsız kalamadım.
İsen’i tanıyan herkesin kolayca fark edeceği yalan-yanlış bilgilerle dolu bu yazıya karşı sessiz kalmak içime sinmedi. İsen meslek hayatı boyunca çok önemli görevlerde ciddiyetle çalıştı, hem akademik hayatında hem bürokraside hem de siyasette hep saygı duyulan saygın bir isim olarak görev yaptı. İsen’in isminin böyle bir tartışmada geçtiğini görünce akla iki ihtimal geliyor: bu yazar ya işin odağını saptırmak isteyen bazı kesimlerin servis ettiği iddiaları -internetten dahi kolayca öğrenilecek en basit bilgileri bile teyid etme ihtiyacı duymadan- kullanmış ya da masa başı bir yazı kurgulama kolaylığına gitmiştir.
Yazı, Sakarya Üniversitesi üzerine kurgulanmış. Ama onunla ilgili en basit bir biyografi kaynağına bakıldığında bile Mustafa İsen’in Sakarya Üniversitesinde hiçbir zaman çalışmadığı görülecektir. Tweeti atan sözkonusu üyeyi tanımadığını ve atandıktan sonra bir iki resmi toplantı dışında karşılaşmadığını ise kendisinden teyid ettim.
İsen’in 15 Temmuz akşamında Sakarya Valiliğini işgal eden darbecilere karşı nasıl kararlılıkla yürüdüğünü, önlerinde bir yetkili gören halkın bu coşkuyla nasıl kısa süre içinde valiliği teslim aldığını Sakarya’da pek çok kişi bilir. Burada tankın üzerinde darbecilere meydan okuyan fotoğrafını da dün gibi hatırlıyorum. Ciddiyetle devlet hizmetinde bulunmuş İsen’i tanımayanlar için bile bence bu fotoğraf yeteri kadar şey söylüyor.
Tarife ihtiyacı olmayan Mustafa İsen’in ister müsteşarlığı ister Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ve isterse iki dönem AK Parti milletvekilliği sırasında özellikle Türk dünyası konusunda gösterdiği hassasiyetleri ve verdiği hizmetleri herkes bilir ve takdir eder. O kadar ki kendisinin de kurulmasında büyük emeği bulunan Türk Keneşi (Meclisi)’nde uzun yıllar Türkiye tarafını şerefle temsil eden bir aksakal olarak hizmet vermiştir. Derim ki, gelin vatanına, milletine ve devletine hulus-i kalbiyle hizmet etmiş insanları koruyalım, onlar hakkında uluorta konuşmayalım, çünkü gelecek nesillere miras bırakacağımız değerlerimiz arasında sadece müesseslerimiz yoktur, Mustafa İsen gibi kültür ve hizmet umdelerimiz de vardır. Umdelere atılan çamurun devletimize atılmış olduğunun farkında olalım.
Napolyon’un dediği gibi ¨İki yüzlülüğü ve dalkavukluğu beceren, iftirayı da becerir¨. Ama ne gam! Kıymetli bir cevhere çamur atanlar cevherin kıymetini düşüremezler.
Yeni yorum ekle