21. Yüzyıla Hazırlık Tam Gaz
Üniversitelerimizde halen ön lisans ve lisans eğitimi gören öğrenci sayısı 7.5 milyon (7.500.000). Bunların yüzde doksanı dört yıl içinde mezun olacaklar. Devlet ve özel sektör, teorik olarak, dört yıl içinde mezun olacak asgari 5 milyon insana istihdam sağlamak zorunda. Mevcut gidişata bakarsak, bırakın beş milyonu, bunun yarısı kadar insana istihdam sağlama imkânı var mı? Halen işsiz olan milyonları da hesaba katınca, ortaya karamsar bir tablo çıkmaktadır. Gültekin Şahin’inin deyimiyle “tablo korkunç. İstihdama yönelik, umut verici bir gelişme de yok. Bu konuda bir mega-master bir plan yapılmalı. Milli güvenliğimiz tehdit edecek boyutlarda bir provokasyona açık bir konu. Yöneticilerin dikkatine
Hayırlı Bunalımlar
Gençlik bunalımı diye bir şey vardır. Bir zamanlar genç olan herkesin kenarından kıyısından yaşadığı psikolojik bir durum. Kimi gerçekten, kimisi de "o bunalım geçiriyor, ben niye geçirmiyorum, o benden daha mı derin insan" diye ya hevesinden ya hasedinden yaşar. Galiba benimki bir heves ya da özentiydi. Ve insan bunalmak istemeye görsün, onlarca bahane bulabilir; varlık, ölüm, imtihan, kader, aşk...
Bir akşam oturduk arkadaşlarla, sohbet ediyoruz, mevzu yine bunalım. Kimi okuduğu bir şiirden, kimi bir romandan yola çıkarak bunalımın asaletinden, bunu yaşayanların entelektüel kapasitesinden bahsediyor. İlyas’a göre bunalım geçirmeyen insan ne iyi bir yazar olabilir ne de düşünür. Hamza bir adım daha ileri gitti, bunalımsız insan, insan bile sayılmaz, dedi. Buna göre ben malın tekiydim.
O akşam, ne yapıp edip bir bunalıma girmem lazım diye karar aldım.
Evde bir odaya kapanıp, kapıyı kapattım, en acıklısından arabesk parçalar, en koyusundan çaylar ve en sertinden üst üste sigaralarla havaya girmeye çalışıyorum. En soylu bunalım aşktı bana göre ama bu taraklarda hiç bezim yoktu. Allah’ım yardım et de samimi bir yakarışta bulundum. Annem "oğlum iki saattir içerde ne yapıyorsun" diye seslendi, hiç dedim, bunalmaya çalışıyorum diyemezdim ya.
Bir konu buldum ama, böyle bir gerekçe olabilir miydi? Bunu Hamza'ya söylesem dalga geçer miydi? Çok derin mevzulara gerek yoktu, sonuçta yazar, düşünür olmak gibi bir hedefim yoktu.
Çok sevdiğim bir arkadaşım vardı, Hakkı, dünyalar iyisi, melek huylu, yakışıklı bir çocuktu. Bir yatılı okul kazanmıştı. Daha 16'sındaydı. Bir kıza tutulmuştu. Ders, okul, istikbal, aile, kısaca dünya o kızdan ondan ibaretti. Kız da gönüllü mü dedim bi keresinde, hem de nasıl dedi. Doğrusu imrenmiştim. Ben ki kızlarla konuşmaya bile utanırdım ama Hakkı’ya "seni deliler gibi seviyorum" diyen biri vardı. Bir Hakkı kaç tane ben ederdi! Ben de adam mıyım Allahaşkına!
Bir ara tatil matil olmadığı halde, Hakkı memlekete gelmişti. Bir yerde oturup çay içelim, konuşacaklarımız var dedi. Noldu dedim. Fadik'i birine vermişler, dedi. Zenginlermiş. Ben memleketten ayrıldıktan hemen nişan yapmışlar, yarın da düğünü varmış! Görüştün mü kızla? Hayır dedi. Daha fazla konuşamadı. Eve gidiyorum dedi. Sonra inşaat halindeki bir binada...Üzüntümü anlatamam. Bunları düşündüm ve ciddi ciddi bunalıma girdim.
Akşam arkadaşlarla tekrar buluştuğumuzda olayı anlattım, çok acı çektiğimi, gece gözüme uyku girmediğini falan... İlyas ne dese beğenirsiniz? Ula, oğlum sen trajik olanla acıklı olanı birbirine karıştırıyorsun. Acıklı bir olay herkesi üzer, ama buradan trajedi çıkmaz. Bunalım için trajik bir olay yaşamak lazım! Bir de pis pis sırıttı. Tokatlasa bu kadar zoruma gitmezdi.
Sonra bu iş bana göre değil diye vazgeçtim. Arada bir şeyler oluyor ama bunalım mı değil mi hala emin değilim.
Yıllar sonra bunu Mustafa Everdi’ye anlattım. “Doğuda trajedi olmaz, ikilemde ısrarla bunalıma girilmez, dedi. “Ben evlilikten başka trajedi bilmem. Biraz düşününce evlilik üzerinden anında bunalıma giriyorum. Hanımla birbirimize girişmemizden evladır bana göre” dedi. Ne dessem bilmem ki
Kırık Hayal
Zaman zaman istisnalar olsa da, yaşadığımız hayal kırıklıkları, çoğunlukla irasyonel beklentilerimizin sonucudur. Çünkü Mine Poyraz’ın dediği gibi yaşamımız çoğunlukla siyasi kararlara mahkum. Ve siyaset rasyonel değil. Dilek Bastaç “Bilinç, erdemle birlikte yol alınca, beklenti azalır ve sorumluluk duygusu, görev bilinci devreye girer.
Sonyargı
Maddi gelişmişliği ya da geri kalmışlığı dine, etnisiteye ya da coğrafyaya bağlamak sadece bir önyargıdır. Tembelliğe, beceriksizliğe, vizyonsuzluğa kılıf aramaktır. Avrupa'ya giden işçiler göstermiştir ki; milletlerin başarısı sistemle ilgilidir. Türkiye'de aç kalanlar Avrupa'da işveren oluyor. Türkiye'de ve doğuda maalesef bir sistem yok. Azgelişmişliğin nedenlerinden biri de yetenekten çok taraftarlığa itibar etmemiz.
Biliyoruz da olamıyoruz
(Şeriati’den)
1. Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. Ben esrar, eroin miyim ki sizi rahatlatayım?
2. Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette hiçbir söze inanmayın.
3. Bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa, bil ki bu bir hainin davetidir.
4. Fakirlik açlık, para ve altına sahip olmamak değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. Fakirlik, kağıt imha makinasında, gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. Fakirlik düşünmeden geçirilen zamandır.
5. "Düşünme, itaat et" diyenlere değil ; "düşün, sor, sorgula" diyenlere kulak ver.
6. Şimdiki köleler taksitle yaşayıp borçlu ölüyor.
7. Müslüman görürüz; sesini çıkarmaz, olup biteni dinlemez, hiçbir şey umurunda değildir; ama kendi düzeni ve tezgahı en küçük bir darbeye uğrasa feryadı arşa yükselir.
Her gün yaşanmakta olan facialar bir gazete haberi kadar bile merak uyandırmaz.
8. Tribünden gelen sesler süren savaşlardaki mazlumun sesini kısıyorsa futbol afyondur!
Sayın hocam, yazınız çok…
Sayın hocam, yazınız çok güzel ama 4. Madde şeriati değil Halil Cibrana ait bir sözdür.
Ali Doğru Tesekkurler
Ali Doğru
Tesekkurler
Yeni yorum ekle