Virt ve Slogan ya da Hürriyet Ne Değildir?

21 Eylül 2020

 

Bir dine inanan insanların ibadetlerini yaparken belli sayılarda tekrarladıkları dini ibarelere-sözlere virt denir. Modern zamanlarda rasyonel bir iklimde yetişmiş insanlar bu durumu genelde küçümser. “Anlamlarını bilmediğimiz sözleri tekrarlamanın ne gibi bir faydası var?” şeklinde kendi içinde tutarlı sayılabilecek bir eleştiri gibi görülebilir bu. Rasyonel bir yaklaşımla bunu küçümseyen modern insan aslında küçümsediği “inanan” insanla benzer durumdadır. Modern zamanlarda kalabalıkları sevk ve idare etmek, kalabalığın algısını ve dolayısıyla da kendisini yönetmek için yaygın ve yerleşik biçimde kullanılan “slogan” da bir nevi “virt”tir. Ancak sloganı tekrar eden yığının virt çekenlerden farklı olarak sloganın anlamını bildiği, bu yönüyle virt ile sloganın birbirinden farklı olduğu iddia edilebilir.

Gerçekten yığın sloganın anlamını bilir mi? Ya da sloganların bir anlamı bir anlam derinliği var mıdır?

Kapitalizmin tüm süreç ve şartları belirlediği modern zamanlarda belli kavramların sloganlaştırıldığını görürüz. Bu kavramlar aynı zamanda putlaşan kavramlardır. Mesela: hürriyet, eşitlik, demokrasi, bilim, teknoloji, başarı, gelişme vb. Bu kavramlar “kutsal” sayılıp eleştiriden azade tutulan kavramlardır. Hiç kimsenin bu kavramların yığın tarafından kabul edilen anlamları aksine fikir beyan etmesi mümkün değildir ve böyle bir şey “büyük günah” sayılır.

Son iki yüz yılın neredeyse tüm sloganlarında kendisine yer bulan en büyük kavramsal putu: hürriyet. Hürriyet tüm toplumsal olayların merkezinde, yığınların dilinde bitimsiz bir virt. Düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti, bir milletin hürriyeti, inanç hürriyeti gibi çeşitli kavramlarla bir arada kullanıldığında daha anlamlı sayılan bu kavram asıl büyüsünü insanın hürriyetini ifade ettiğinde bulur. Şairler, düşünürler, filozoflar ve sıradan insanlar “hürriyet” ile ilgili görkemli sözler söylemiş olsa da aslında kavramın kastettiği anlamı ideal manada karşılayıp karşılamadığı tartışılır. “Hürriyet” kelimesini TDK’ye sorduğunuzda sizi “özgürlük” kavramına yönlendiriyor ve TDK özgürlük kavramını :

1.(İsim) Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbesti,

2. (isim) Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.” şeklinde tanımlıyor.

Ne efsûnkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet

Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten,

der Namık Kemal Hürriyet Kasidesinde. Ondan yaklaşık yüz yıl sonra Zülfü Livaneli’nin söylediği “Ey Özgürlük” isimli şarkıda, şarkıcının; “okulda defterine, sırasına, ağaçlara, okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara, yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına, tarlalara ve ufka, kuşların kanadına, gölgede değirmene, hınca hınç meydanlara, çırçıplak yalnızlığa” “ey özgürlük” yazdığını duyarız.  Ey özgürlük şarkısıyla  “özgürlüğün” bir yaşam amacı hatta hayatın bizatihi kendisi olarak bayraklaştırıldığını görüp, kitlelerin dilinde bu şarkının bir virde dönüştüğüne şahit olduk.

Lügatlerdeki tanımlarda da şairlerin dilinde de “hürriyet-özgürlük” kavramı aslında hayalinden başkasının mümkün olmadığını görmezden geldiğimiz, sanki mümkünmüş gibi kabul ettiğimiz bir kavramdır.

Bu tanımlara baktığımızda insan değil herhangi bir varlığın “hürriyet”inden bahsetmenin mümkün olmayacağı aşikârdır. Belki mümkün olan kabaca tutsaklığın, esaretin, mahkûmiyetin, prangalı, parmaklıklı, dört duvar tutukluluğun zıttı olan haldir. Bu tutsaklığın zıttı olan hal hürriyet diye ifade edilse de bu durumda da ne kadar hür olduğumuz tartışılır. İmkân ve kabiliyetimiz, iklim koşulları, coğrafi şartlar, inanç ve değerlerimiz, ekonomik durumumuz, statü ve sorumluluklarımız acaba “dilediklerimizi dilediğimiz zaman, dilediğimiz biçimde yapma serbestiyetimizi” kısıtlamaz mı? Kısıtlarsa bu noktada gerçek bir hürriyetten nasıl bahsedebiliriz?

Tutsaklık ve hürriyet noktasında eğer izlemediyseniz muhakkak izlemenizi tavsiye edeceğim bir filmden söz etmek istiyorum: Denzel Washington’ın, Rubin Carter(The Hurricane) rolünü canlandırdığı The Hurricane -Onaltıncı Raund, 1999 yapımı biyografik film. Orta sıklet boksör olan Rubin Carter New Jersey'de işlenen cinayetten dolayı suçsuz olmasına rağmen sırf “zenci” olduğu için suçlu bulunur ve ömür boyu hapse mahkûm edilir. Irkçılığa karşı duyduğu öfke ve çaresizliğini ‘The Sixteenth Round’ adlı otobiyografisinde dile getirir. Aradan yıllar geçtikten sonra kitabı sayesinde onun suçsuz olduğuna inanan siyahi genç Martin ile birlikte olaylar gelişmeye başlar. Martin ve arkadaşları onu hapishanede ziyarete gelir ve orada ziyaretçilerle Rubin arasında şöyle bir diyalog geçer:

-Temyiz ne durumda?

-Benim davam gerektiği gibi gidiyor. Şu anda sadece burada geçireceğim günleri düşünmek zorundayım.

-Bunu nasıl yapıyorsun?

-Nasıl mı yapıyorum? Bunu kendimin bir şeyler istemesine ve ihtiyaç duymasına izin vermeyerek yapıyorum. Hiçbir şey. Burada özgürüm çünkü dışarda istediğim hiçbir şey yok.

Evet, belki de hürriyet, arzu etmemeyi öğrenmektir. Arzu çoğu zaman insan iradesini de aşan coşkulu bir duygudur ve en nihayet ölümün tutsağıdır. Ölüm; mutluluk, hürriyet gibi kavramların sözlük anlamlarını boşa çıkaran bir gerçekliktir. Birçok dinin kendi içinde yorumlanan pratiklerinde “insanın içindeki arzuları öldürerek, onların tutsağı olmaktan kurtularak hürriyete kavuşmasının mümkün olduğu, fena fillah, nirvana gibi hallerin aslında gerçek hürriyet olduğu” inancı burada Carter’ın verdiği cevapta içkindir.

Düşünürken dahi özgür olunup olunamayacağı tartışılır. Kişi düşünürken bilgisine, birikimine, akli melekelere bağımlıdır. Birikimlerin hangilerini kişinin kendi tercihi ile edindiği hangilerini maruz kalarak edindiği belirsizdir. Dolayısıyla düşünürken kullandığı birikimin bir kısmı kişisel tercihi iken bir kısmı muhakkak harici etkenlere maruz kalmayla zorla edindiği birikimlerdir ki bu durumda insan düşünürken dahi tam özgür olamaz. Bu yaklaşımı ifade, inanç ve basit tercihlerde de kullanabiliriz. Dolayısıyla bu noktada hür olup olmadığı tartışmalı olan insanın hayatın diğer noktalarında hür olup olmadığı da tartışılır.

Hürriyeti esaretin zıddı olarak anladığımızda bile ekonomik, coğrafi, sosyolojik şartlar, iklim koşulları, statü, insani sorumluluklar bağlamında meseleyi ele aldığımızda asla insan için tam anlamıyla hürriyetten bahsetmek olası değildir.

Sözlükte idealize edilen anlamıyla hürriyet; bırakın insanı, herhangi bir “varlık” için bile mümkün değilken son iki yüzyılda tüm toplumları peşinde sürükleyen sloganların asıl unsuru olan hürriyet kavramının dindar bir kişinin dilindeki virtten ne farkı var? Dilinden virdini düşürmeyen ancak bunun karşıladığı anlamı bilmeyen bir inanan ile rasyonel olmak iddiasındaki modern bireyin asla anlamını karşılayamayacak olan hürriyet kavramını virtleştirmesi kendi içinde çelişik bir durumdur.

Hürriyetin bir virde dönüşmesinde kapitalist iklimin etkileri ayrı bir başlıkta ele alınması gereken bir konu. Ancak kabaca kalabalıkların hürriyetten anladığı şeyin “dilediği zaman dilediği şeyi dilediği gibi yapma” biçiminde anlaşılan (gayetle fantastik, irreel) bu kavramın Dataizm dininin yükselen değer olduğu Dijital Çağda mutasyona uğradığını da modern insan göremiyor.

Evet, “hürriyet-özgürlük” kavramı artık sanılan, olduğu farz edilen, olması hayal edilen anlam dünyasını karşılamaz. O artık başka bir anlamın kıyafetidir. Ve kalabalık bunun da maalesef farkında değil.

Hürriyet, kalabalıklar tarafından “dilediği zaman dilediği şeyi dilediği biçimde yapma” anlamına geldiği farz edilen hürriyet artık bu anlamdan tamamen uzaklaşıp “mahremiyetini koruma” anlamına evrilmiştir. Özgür olduğunu sanan bireyin “yaptığı” hatta yapmadığı, “düşündüğü” hatta düşünmediği”, “ifade ettiği hatta ifade etmediği” her şeyi, tüm zaafları bugün ifşa olmuş durumdadır. Zaaf da tutsaklığın en sağlam prangasıdır.

Sosyal güvenlik sistemlerine, sağlık sistemine, iletişim sistemlerine “bağlı-bağımlı” bir bireyin nelere karşı zaafı olduğu, ihtiyaçlarının ne olduğu, kan değerlerinin ne olduğu, ekonomik durumunun ne olduğu, siyasi görüşünün ve inancının ne olduğu, sırları, korkuları, tatile gittiği veya gitmek istediği yerlerin nereler olduğu, en son ne satın aldığı, ne satın almayı planladığı, ne satmayı planladığı artık Dataizmin tanrıları ve ruhbanları tarafından tüm detaylarına kadar bilinmektedir. Bunları bilen, bunların tamamını verilere dönüştüren, bu verileri o bireyi manipüle etmek, hatta açıktan yönetmek için kullanma gücüne muktedir olan bu tanrıların “tutsağı” haline gelmiştir modern birey. Ancak çoğumuz bunun farkında değiliz. Kredi kartıyla bir tatil satın alıp, tatile çıkmadan önce yaptırdığımız tetkiklerde tansiyon hastası olduğumuzu öğrenip navigasyona, gideceğimiz otelin bilgilerini girip gaza bastığımızda kendimizi özgür hissetmemiz “tutsaklığımızın hürriyetimizde içkinleştiği”ni fark etmediğimizin göstergesidir. Tıpkı Namık Kemal’in “esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten” derken bir esaretten başka bir esarete düşerek özgürleşmek ifadesine benzer bir tutsaklık…

Hülasa

Hürriyet artık dilediği zamanda dilediği şeyi dilediği gibi yapmak değil belki artık “dilediği zaman dilediği kadar dilediği biçimde bilinmek ve dilediğinde kimsenin bilmesini istemediği şeylerinin bilinmemesini sağlamaktır.”

“La” diyerek tüm tanrıcıklardan, beşeri tüm buyruklardan kurtulup bir miktar hürriyete yaklaşan insan, Allah’tan gayrısına dilemediği sırrını vermemek imkânına tekrar kavuştuğunda belki bir miktar hürriyetten bahsetmek mümkün olabilir.

Mustafa B.

Fikir temaşasına hoş geldiniz. Hocama hürmetlerle...
Toplulukların boyunduruğu sloganlardır. Gustave La Bon
Dilcikler( bitimsiz, içkindir, içkinleş- , )
Mahremiyet en büyük hürriyettir. Hürriyet sadece mahremiyet değildir.
Metnin sonunda "vird"imizi unuttuk.

Sa, 09/22/2020 - 21:36 Kalıcı bağlantı
Yüksel Karauz

Gönlüne sağlık aziz gardaşım. Kısacık bir sohbette söylediğin bir cümle ne güzel bir yazı, bir gönül taşkını olarak vücut bulmuş.. Allah zihnine, kalemine kuvvet versin. Tebrikler aziz gardaşım..

Çar, 09/23/2020 - 00:25 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 310 kez görüntülendi. 3 yorum yapıldı.