Hollanda Mektebi

12 Mayıs 2021

 

Hollandalılar sınırlarını bilen ve sizinle ilişkide sınırlarınızı bilmeye ihtiyaç duyan bir millettir. Bu yüzden bir Hollandalıyla herhangi bir ilişki içine girmek üzereyseniz kendi sınırlarınızı açıkça ifade etmeli ve onun sınırlarını açıkça duymalısınız.

Tanıştığınızda “senli benli olabilir miyiz?” diye sorarlar. Ancak siz izin verirseniz size “sen” diye hitap ederler.

Hiçbir işte emr-i vâki yapmayı sevmezler. Her şeyi önceden bilmek, planlamak, kontrol etmek isterler. Tabii ki bu mümkün değildir.

Bağımsızlık, Türkler gibi Hollandalıların da karakteridir. Özgürlükleri için yaşar ve ölürler!

İçinden geçmekte bulunduğumuz pandemi sürecinde Hollanda halkının özgürlük tutkusunun somut bir örneği yaşandı. Yasalara saygılı, kurallara uyumlu, sırasını beklemeyi bilen bu sabırlı halk, hükümetin akşam dokuzdan itibaren sokağa çıkma kısıtlaması uygulaması üzerine, tabir caizse çıldırdı. İsyan patladı. Büyük şehirlerde halk polisle çatışmayı bile göze aldı.

Çünkü bu kısıtlama Almanların ikinci dünya savaşı sırasında uyguladıkları yasağın tıpatıp aynısıydı. Hollandalılar kendilerini kapana kısılmış hissettiler. Sokaklardan taşan isyanın tercümesi şuydu: Biz sorumluluğunu alabilen, kurallara uyan, fiziki mesafe ve maske gibi önlemlere riayet edebilecek sorumlu bir halkız. Bize sürü muamelesi yapamazsınız. Bizim özgürlüğümüzü kısıtlayamazsınız. Kural koyabilirsiniz, hepsine harfiyen uyarız, ama bizi kı-sıt-la-ya-maz-sı-nızz!

Bana nasıl yediğini söyle…

Hollandalı Avrupa’nın köylü takımından. Yemeyi, içmeyi pek bilmez; kılık kıyafetine özen göstermez. Şu ikinci kelimeyi istidraden söyledim; geri alıyorum. İçmeyi bilir: Su yerine bira, çay makamında şarap.

Ah, bir de kahve içerler. Herhangi bir iş yerinde kahve makinasının başı köy çeşmesi demektir.

Sabahtan akşama ellerinden kahve fincanı düşmez. Trende de yanlarına kahve termosunu veya matarasını almamışlarsa mutlaka istasyondan karton bardakta kahve alırlar.

Yardımsever, aynı zamanda çoğunlukla ahlaklı bir Protestandırlar. Katolik ve Hümanistleri de ahlaken Protestandır. İsraftan hoşlanmazlar. Adeta Kur’an-ı Kerim’in “Yiyiniz, içiniz; israf etmeyiniz!” ayet-i kerimesi doğduklarına kulaklarına okunmuştur.

Kahvaltı vereceklerinde “kaç dilim ekmek yiyeceğinizi” önceden sorabilirler. Yemeğe gelecek misafirlerin kaç kişi olacağını sormalarında tabii bir şey olabilir mi?

Ofisine gittiğinizde kahvenin veya çayın yanında size kek veya kurabiye ikram etmek isteyebilirler. Bu durumda ev sahibi kurabiye kutusu açar, içinden bir kurabiye alıp sizin önünüzdeki tabağa bırakır. Yemek istiyorsa bir kurabiye de kendi tabağına… Sonra kurabiye kutusunu kapatır ve yerine koyar. Bunu cimrilik olarak algılamayın. İsraftan kaçınmadır.

Yemekten söz edilmişken, ne yediğinizden çok ne zaman yediğiniz önemlidir. Ortalama bir Hollandalı yemek saatine pek titizlenir. Sabah bir “boterham”, yani ekmek arası bir şeyler yer. Bir veya iki sandviç de öğle yemeği için yapar ve çantasına atar.

Fakültede iki haftada bir bölüm toplantısı yapardık. Herkese uyacak ortak bir zaman bulmak güç olduğundan bu toplantılar öğle vaktine denk gelirdi. Bölüm başkanı dâhil Hollandalı meslektaşlar saat tam 12 olduğunda çantalarından sandviçlerini çıkarırlar ve her defasında “kusura bakmayın, fazladan sandviçim yok” diyerek öğle yemeklerini yerlerdi. Biz 2 Türk ve 2 Arap hoca öylece kalırdık. Evden getirdiğimiz bir sandviç olsa bile odamızda ya toplantıdan önce veya sonra yerdik. Fakat Hollandalı meslektaşımız öğle yemeği yiyecekse bunu tam 12:00’da yemek zorundadır.

Çünkü düzen bir kez bozuldu mu domino etkisiyle her şey zıvanadan çıkar. Öğle yemeğini vaktinde yiyemezse akşam 18’de acıkmayacaktır. Buna dair bir anım var:

Yine VU Amsterdam’da çalıştığım yıllarda bir gün fırtına çıktı ve ülkede olağanüstü hal ilan edildi. Ulaşım tamamen durdu. Nihayet saat beşe doğru özel araçların trafiğe çıkmasına izin verildi.

Bölüm başkanı Henk, dekan Bram, eski dekan ve oda arkadaşım Martin’i aracımla evlerine bırakabileceğimi söyleyince pek sevindiler. Üçü de Utrecht’e yakın bir kasabada oturuyorlardı. Ben de güzergâhımı azıcık değiştirerek onları evlerine götürebilirdim. Trenler çalışmıyordu.

Hemen eşlerini aradılar ve bir arkadaşın onları eve bırakacağını haber verdiler. Üniversitede yeterli park yeri bulunmadığından aracım yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesinde bir yerdeydi. “Aracımı alıp geleyim” dedim, “araca kadar yürümeyi tercih edeceklerini” söylediler.

Buraya kadar her şey normal seyretti. Herkes odasına gidip çantasını, evrakını, kitabını alıp geldi. Tam çıkacakken birisi saate baktı… Aman Allahım! Saat altıya kadar eve yetişmeleri mümkün değil. Herkes aynı fikirdeydi. Bana dönerek “akşam yemeğine yetişmemiz mümkün değil, eve varmamız yarım saat sürer; en iyisi biz burada yiyelim.” Onları burada bırakıp gidecek halim yok; benim acelem de yok. Ben zaten fakülteye geldiğim günlerde gece on birde bina kapanıncaya kadar odamda çalışan biriyim.

Bu kez herkes yeniden telefonlara sarılarak evlerini aradılar. “Siz bizi yemeğe beklemeyin, biz yetişemiyoruz; üniversitede yiyip geleceğiz.” Oysa taş çatlasa 18:15’te evlerinde olabilirler ve bilemediniz 18:30’da sofraya oturabilirlerdi.

Çok mu yemekten bahsettim? Son bir şeyi daha eklemeliyim müsaadenizle.

Bir yemeğe davet edildiğinizde olağan muhabbetlerden biri ev sahibinin bu mükemmel sofrayı ne kadar da ucuza mal ettiğini bir şekilde ifşa ederek, bununla iftihar etmesidir. “Bak ne kadar akıllıyım!” mesajını altyazılardan okuyabilmelisiniz.

Hak ve özgürlükler, değerler

Hollandalı hakperesttir. Ne kimsenin hakkına ve alanına tecavüze yeltenir ne de kendi hakkının çiğnenmesine göz yumar.

Hollandalının bisiklet tutkusunu açıklayacak üç dinamik var: özgürlük, ucuzluk ve sağlık. Bunlar içinde birinci maddenin en önemlisi olduğunu sanıyorum. Bisiklet bireysel bir ulaşım aracıdır. Bisiklette ne kimseye bağlısınız ne de kimse size bağlı. Birisiyle birlikte bisiklet sürebilirsiniz elbette. Herkes kendi bisikletinin pedalını çevirir, herkes kendi rotasından sorumludur; ama yine de yan yana sürer, hatta sohbet ederek aynı yere gidebilirsiniz.

Bana bir Hollandalıyı resmet deselerdi bisiklete binen bir sütçü kız tablosu yapmak isterdim. Ne yazık ki ressam değilim.

Hollandalı çalışkandır. Fevkalade çalışkandır. Devasa projeleri muvaffakiyetle tamamlama iradesine sahiptir. “Dijk”lar ve “polder” bunun şahididir. 16’ncı yüzyılda inşa edilen setler (dijk) denizden toprak kazanmanın bir yoludur.

Hollandalı ile Karadenizlinin farkı şudur: Rizeli denizi doldurarak toprak kazanır; Hollandalı boşaltarak. Önce denizin içine setler inşa edilmiş, sonra setlerin arkasındaki sular denize pompalanmıştır. Polderlar böyle oluşmuştur ve bu işlem halen devam etmektedir.

Suları büklüm büklüm buran mühendislik Hollanda’nın bihakkın medâr-ı iftiharıdır.

Hollanda’da işler karşılıklı saygı ile yürür. İkiyüzlülük erdem sayılmaz.

Biriyle aranız bozulmuşsa ne elinizi uzatırsınız ne de onun elini tutarsınız. Çünkü el vermek gönül vermektir. Elini tuttuğunuz, el sıkıştığınız birine düşmanlık edemezsiniz.

Birinin elini tuttuğunuzda samimiyetinizi göstermeli ve sımsıkı kavramalı, elini ciddiyetle sıkmalısınız. Öyle parmaklarınızın ucuyla tokalaşmak ciddiyetsizlik ve lâkaydî emaresidir.

Bununla birlikte Hollandalı müzakere ustası, pazarlık cambazıdır. Öğrenmeye ve keşfetmeye açıktır. Ekonomide, iç ve dış politikada konuşmak ve bir uzlaşma noktası bulmak işin özüdür. Dikkat ederseniz hükümetler daima çok parçalı koalisyondur. Halk, gücü ve yetkiyi dağıtmayı, siyasetçileri birbirleriyle dengelemeyi tercih eder.

Hollanda’da söz söyleme hakkı kutsaldır. Bu ülkede bulunan herkes eşit durumlarda eşit muamele görme hakkına sahip olduğu gibi, görüşlerini açıklama veya susma özgürlüğünü de kullanır.

Serde sömürgecilik var ya, Hollandalı yek deriden çâr post çıkaracak denli kurnaz, yaralı parmağa bevl etse fatura kesecek kadar – sözümona - akıllı olabilir.

Sadece akıllı değil, bir Hollandalı daima haklıdır.

Her durumda haklı olduğunu kendine ve size ispatlayacak bir açıklamaya veya teoriye sahiptir. Bu hususiyet nev’i beşerin tab’ında var; lakin Hollandalı zeytinyağı misali üste çıkma konusunda mevhûb.

Hollandalı çalışkandır dedim. Tasrîhe muhtaç… İcap ederse gönüllü çalışır, para almaz; ama kahvesiz çalışamaz. Nokta.

Elçin iyi ki sordu.. “Hollandalılar nasıl insanlardır?” diye sorunca birkaç kelam ettim elbette; ancak bu sabah yürüyüşe çıktığımda akşamki soru zihnime avdet etti yeniden. Defterimi çıkarıp, Hollanda mektebindeki tedrisatıma dair son derece sübjektif intibalarımı ve kanaatlerimi karalamaya başladım gün doğarken.

Arz ederim efendim.

fatihokumus@yahoo.com

 

 

 

 

Arzu Yücebıyık

Canım hocam çok severek okudum akıcı ve konuşur gibi yazan usta kaleminiz ve gönlünüze sağlık..Hollanda ya 2016 yılında bir hafta sonu gittim utrech amsterdam ve değirmenlerin olduğu yeri gezdim çok sevdim..Gerçekten kaliteli bir halkı var .kimse kimseyi rahatsız etmiyor temiz düzenli sakin bir yer ..tarihi binalar çok güzel kanal masal gibi orada yaşamak isterdim ...

Ct, 11/13/2021 - 17:18 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 390 kez görüntülendi. 3 yorum yapıldı.