İşte size içinde yaşadığım ilginç bir gerçek hikaye. İnsanların nerede kimlerle karşılaşacağı hiç belli olmuyor. Sabırla okursanız öğrenirsiniz…
Çoğunuz gibi ben de bilmiyordum. Her yıl 25 Kasım günü BM tarafından “kadına yönelik şiddetin yok edilmesi için uluslararası mücadele" günü olarak ilan edilmiş. Ben de 2012 yılında ABD’de iken bir müddet evinde kaldığım ev sahibemden öğrendim. Her ne kadar her probleme özel bir gün ayrılmasına karşı olsam da –çünkü bir problemin yaşandığı her an o gündür- konumuz bu değil. Bu gün nereden geliyor ve benimle ilgisi nedir. İşte hikâyesi:
25 Kasım 1960 aslında bize çok uzak olan bir adada üç kadın için bir felaket ve vahşet günüdür. Bu ada bugün Dominik Cumhuriyeti adıyla bilinen, Karaibler’de bulunan ve Avrupalıların Amerika kıtalarında oluşturdukları, o zamanlar yalnız siyahî yerlilerin yaşadığı, ilk sömürge yerleşim birimidir. Ülke bugün bağımsızlığını kazandıktan ve birçok siyasi badireden geçtikten sonra, başkanlık sistemiyle yönetilen yaklaşık 10 milyonluk demokratik bir toplumdur.
1930 yılında ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo diktatörlük yönetimini 1961’de ölümüne kadar tam 31 yıl sürdürmüştür. Olay diktatörlüğe karşı mücadele eden “Mirabel Kardeşler” olarak tarihe geçmiş olan üç kız kardeşin hikâyesine dayanmaktadır. Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşler Salcedo'da Ojo de Agua adlı köyde doğmuşlar. Bu vahim olay diktatöründe sonunu getiren 1960 yılında gerçekleşmiştir. Ev sahibemin anlattığı ve artık her yerde bulunabilen bilgilere göre Mirabel Kardeşler eşleriyle birlikte Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele vermektedirler. Patria’nın Clandestine Hareketini kurmasıyla diğer kız kardeşler de bu harekete katılmışlar. Kısa zamanda ülkede sembol haline geldikleri için, diktatörlük tarafından çeşitli zamanlarda ağır baskılara maruz kalmışlar ve hapis cezalarına çarptırılmışlar. Diktatör Trujillo Kilise ve Mirabal Kardeşlerden söz ederek ülkede iki tehlikenin var olduğunu ilan etmiştir.
Nihayet baskı ve şiddetle geri adım attırılamayınca, 25 Kasım 1960`da diktatörlüğün askerleri tarafından üç kız kardeşe tecavüz edilip vahşice öldürülür. Cesetleri ülkenin kuzeyinde bir uçurumun dibine atılır. Cesetler bulunduğu zaman gazetelerde bu ölümlerin bir araba kazası sonucu meydana geldiğini anlatan haberler çıkar. Mirabel kardeşler, ülkelerinde siyasal özgürlük için mücadele ederek, diktatör Rafael Leonidas Trujillo'ya meydan okumuşlar, bu yüzden tecavüz ve işkenceyle katledilmişlerdir.
Mirabel kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket büyüyerek diktatörlüğün sona ermesini sağlamıştır. Bu olay üzerine, önce 1981'de Dominik'te toplanan Latin Amerika Kadın kurultayında, ardından da birçok ülkede kadınlar 25 Kasımı bir kınama günü olarak kabul etmişler. Nihayet Birleşmiş Milletler Genel Kurulu olaydan tam 31 yıl sonra 1999 yılında, 25 Kasımı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan etmiştir. O günden beri her 25 Kasımda tüm dünyada çeşitli etkinliklerle kadına yönelik şiddet kınanıyor, konunun gündeme gelmesi, tartışılması ve farkındalık yaratılması sağlanmaya çalışılıyor.
Anma etkinliklerinde kız kardeşler “kelebekler” adıyla adeta efsaneleştirilerek anılmaktadır. Bunun nedeni Mirabel kız kardeşlerden birinin kod adının “Kelebek” olmasından kaynaklanmaktadır. Diktatörlüğe karşı siyasal bir mücadele olarak tarihe geçen bu olay bu gün farklı bir anlama bürünerek, kadına yönelen şiddet başta olmak üzere, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete, savaşa, ırkçılığa karşı kadın dayanışması şeklinde yürütülmektedir.
Bu anlamlı olay edebiyat ve sanat dünyasında da karşılığını bulmakta gecikmemiştir. İlk olarak Dominikli şair Pedro Mir, "Amén de Mariposas" (Kelebeklerin Amini) adlı şiiriyle üç kız kardeşin katlini kınayarak edebiyat tarihine kaydetmiştir. Aynı dönemde, Dominik Cumhuriyeti'nde ve Amerika'da en çok satan yazar olan Julia Alvarez, Mirabel kız kardeşlerin hayatını anlattığı romanı olan In the Time of The Butterflies (Kelebekler Zamanı) yayımlamıştır. Daha sonra bu kitap temel alınarak Mirabel Kardeşlerin hayatı sinemaya aktarılmış ve Selma Hayek’in başrolünü oynadığı ünlü “Kelebekler Zamanı” adlı film yapılmıştır. Nihayet 2000 yılı 25 Kasım'ında yine bir anma gününde kadın örgütleri tarafından Mirabel Kardeşlerin cesetleri doğdukları köye taşınmış ve anıtlaştırılmıştır.
İşte bu tarihsel olayla benim ilginç buluşmam yine bir anma gününde 2012 yılının 25 Kasımında ABD’de bulunduğum sırada gerçekleşti. Evinde kısa bir süre kaldığım ailenin genç hanımefendisi Flor Mirabel bu kız kardeşlerin sülalesinden idi ve ailenin bir kısmı Dominik’ten buraya göç edince burada doğmuş fakat köklerini asla unutmamış. Bu hikayeyi bana Bayan Flor Mirabel 25 Kasım dolayısıyla anlattı ve evde bir anma töreni yapacaklarını ve benimde katılmamı istedi. Evin duvarında Mirabel Kardeşlerin resimleri ve altında mumlar vardı. Olayın detayı hakkında ilk bilgileri burada öğrendim, daha sonra internetten geniş bir tarama yaptım. Birlikte yaşadığı Jasua’nın da en az Flor kadar ilginç bir hayat hikâyesi var. Onun dedeleri ise ABD’ye kölelik zamanında Afrika’dan köle olarak getirilen bir aileden geliyor.. Tahmin edilebileceği gibi bir Malcolm X hayranı idi. Bir Döminikan ile köle torunu bir "zenci!" ve iki çocuk ile aynı evi paylaşıyordum.
Dominik şimdi demokratik bir ülke ve darbecilerinden kurtulmuş. Bende onlara bizim ülkeyi sordukları için darbecilerimizi yargılamaya başladığımızı, 80 darbesinin mağduru olarak mahkemeye müdahil olduğumu ve bundan sonra darbesiz bir ülkede yaşamayı umduğumuzu anlattım.
Sonuç olarak bu gün üzerinde düşünmemiz gereken büyük bir sosyal problemle karşı karşıyayız: Töre cinayetleri, namus cinayetleri, kadına karşı şiddet, aile içi şiddet, adını ne koyarsak koyalım derin sosyolojik/psikolojik kökleri olan bu önemli sorunla yüzleşmeliyiz. Sadece 2015'in ilk 10 ayında ülkemizde 256 kadın, eşleri, kardeşleri ya da babaları tarafından işkenceyle ya da doğrudan öldürüldü. Bu toplu katliamın son beş yıllık infaz rakamı ise 1134. Cinayetlerin çoğu; abi, sevgili, eş, eski sevgili, eski koca, baba gibi yakınlar tarafından işleniyor. Genel neden ise kadınların/kızların istedikleriyle evlenmeleri/birlikte olmaları ya da istemediklerinden ayrılmak/boşanmak istemeleri. Bu konuda yazılması gerekli sosyolojik analizleri şimdilik bir kenara bırakarak şu soruyu herkesin kendisine sormasını istiyorum: Eşim/kızım/kızkardeşim bir gün benim isteğim dışında kendi istedikleriyle evlenmeleri/birlikte olmaları ya da istemediklerinden ayrılmak/boşanmak istemeleri durumunda ben nasıl davranırım?
Yeni yorum ekle