Dokunmak; görenlerin anlamadığı anlayanların görmediği temel duyu… Sevgiyi, şefkati, dili, değeri, karşılığı, beden ve ruh dilini ifade eden dilden sonra en temel iletişim metodu. Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığımızda 9 farklı anlamıyla karşılaşıyoruz. Bir de dokumak anlamında karşılığı var ki bu yazının konusu o değil.
1. Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek:
"Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk." - Ahmet Haşim
2. Karıştırmak:
Bu kâğıtlara kimse dokunmasın.
3. Nesnesiz Almak, kullanmak, el sürmek:
"Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu." - Nezihe Araz
4. Nesnesiz Sağlığını bozmak:
Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu.
5. İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak:
"Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum." - Reşat Nuri Güntekin
6. İlişkin, ilgili olmak, değinmek:
Eğitim konusuna dokunan bir yazı.
7. Hafifçe değmek:
Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor.
8. Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak.
9. mecaz Tedirgin etmek, sataşmak:
"Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı." - Sait Faik Abasıyanık
Dokunmanın Bedeli ve Helen Keller
Kavram olarak hayatımızın her alanında işlediğimiz, kullandığımız dokunmak fiili siyasal hayatımızdan gündelik hayatımıza kadar pek çok alanda farklı anlamlarla karşımıza çıkıyor.
Görmek özgürdür ve sorumsuzdur. Oysa dokunmak bir seçimdir ve bir bedel içerir. Temelde bir tanışmayı, karşılıklı bir öğrenme sürecini ifade eden dokunma kavramı için en güzel örnek olarak Helen Keller (Pedagog ve Aktivist) verilebilir. Ülkemizde de Black filminden uyarlanarak çekilen “Benim Dünyam” filmini izleyenler hatırlayacaktır. Başrollerde Beren Saat ve Uğur Yücel’in oynadığı filmde Helen Keller’ın hayatından esinlenerek görme, duyma yetisini kaybetmiş küçük bir kız çocuğunun dokunma yoluyla öğrenme süreci anlatılıyordu. Öykünün orijinalinde görme yeteneği kısıtlı Anne Mansfield Sullivan adlı bir öğretmenin Helen Keller ile olan macerasında ilk 19 ayında öğrendiği su kelimesinin dokunma yoluyla nasıl bir öğrenme süreci başlattığı, dokunma kavramının beş duyunun en önemlilerinden, hatta kaybedilen duyuların bile yerini alabileceğini görebiliriz. Keller hayatının ilerleyen dönemlerinde Mark Twain ile arkadaşlık kurmuştur. Keller’dan etkilenen Mark Twain onun ünü hakkında şöyle demiştir: “Sezar, Büyük İskender, Napolyon, Homeros, Shakespeare ve bütün ölümsüzlerle aynı kulüpte buluşan bu insan. Bundan bin yıl sonra da en az bugünkü kadar ünlü olmaya devam edecek.”
Mark Twain’i bu kadar etkileyen şey; Keller’ın gayreti ve zekâsı olabilir. Ancak sadece dokunarak elde ettiği mesafedir, aslında.
Ellerimizin Altındaki Dünya: Güç
Dokunmanın bir öğrenme ve keşfetme sürecini tetiklediğini söyleyebildiğimiz gibi aynı zamanda bir tanımlama ve güç tasviri sürecini betimlediğini söylemek de mümkündür. Siyasi arenada kimi zaman dokunmak karşımıza bir güç gösterisi olarak çıkmaktadır. Liderlerin görüşme öncesi ya da sonrası tokalaşarak -ki dokunma eyleminin en şaşaalısını gerçekleştirirler- verdikleri fotoğraf sadece bir iyi niyet pozu olabilir mi? Hatırlanacağı üzere Donald Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde verdiği pozlar ve o meşhur dünya küresine dokunarak verdikleri poz, tüm dünyanın gündemine bomba gibi düşmüştü. Dünyayı avuçlarının içine alan bir grup lider! Bundan daha iyi bir güç gösterisi olabilir mi?
Bebekler ile ilk tanışma metodudur dokunma. İlk temas, ilk güven, ilk korunaktır, dokunma. Bebeklere dokunularak verilen bu mesajların mesajın kaynağında yani dokunanın anlam dünyasındaki karşılığı nedir? Saf ve masum olana temas, ilk ben ile yeniden iletişim… Denilebilir ki, ilk ben ve masumiyetin zaman içerisinde üstünün örtülmesi ve derinlere atılması; ruh ve kişilik denizimizin en derinlerine itilmesi ve yine denilebilir ki ruh ve kişilik denizimizin bulanması.
Uzaklardan gelen bir yakınımıza sarılırken gösterdiğimiz heyecan ve dokunarak yoksunluğunu hissettiğimiz duygularımızın tatmini. Tatmin ve dokunmak fiili bir süreci tanımlıyor. Uzaktan sevmek yani platonik aşk yorucudur. Acıtır, yaralar, kanatır. Oysa yakınlaşmak bir dokunma eylemidir. Dokunmanın tüketici bir süreç olduğu aşikardır. Aşkı körelten, sevgiyi azaltan bir süreçtir aynı zamanda, dokunmak. Edebiyatımızda sarılmak ve sevgi ifadesini en iyi işleyenlerden biri Karacaoğlan’dır:
“Ala gözlerine kurban olduğum
Say edip aleme bildirme beni
Açıp ak gerdanı durma karşımda
Ecelimden evvel öldürme beni
Dilber at kolların dola boynuma
Ölüm endişesi gelmez aynıma
Bir gece misafir eyle koynuna
Sabah oldu deyu kaldırma beni”
Bir aktarım mekanizması olarak dokunma. Sevginin, gücün aktarımı için kullanılan dokunma kavramı aynı zamanda ilahi olanın da aktarımı için kullanılabilmektedir. Dua sonrası ellerin yüze ya da vücuda mess edilmesi ile manevi değerlerin bünyemize aktarımı amaçlanmaktadır. Tek tanrılı dinlerde farklı ritüellerde görülen bu dokunma eylemi antropolojik olarak değerlendirdiğimizde ilahi olanla bir temas, bir aktarım mekanizması olarak değerlendirilebilir.
Anadolu Türkçesi’nde dokunmak kavramını en yakın ifade eden ikinci kavram olan “değmek” kelimesidir. Ancak değmek fiilindeki irade eksikliği dokunmak kavramıyla olan temel husus olarak karşımıza çıkar. Diğer bir söyleyişle dokunma kişinin bizzat iradesi altında gerçekleşirken değmek fiili kazara ya da istem dışı gerçekleşen bir eylemdir. Her ne kadar farklı anlamları olsa da TDK sözlüğünde de değmek fiilinin ilk karşılığı bu yöndedir:
-e aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek:
"Kapıdan bir an birbirimize değerek girdik." - Yusuf Ziya Ortaç
Her ne kadar her iki kelime arasında irade farklılığı olsa da fiziki olarak beliren bu farklılık kelimelerin somut ve soyut anlamlarında da farklılık göstermektedir. Özellikle soyut anlamların büyük bir bölümü değmek fiiline yüklendiğini rahatlıkla söyleye biliriz. Türkçemizin bir diğer farklılığı diğer Türk lehçelerinde de ortaya çıkmaktadır. Araştırmacı-Yazar Yakup Deliömeroğlu dokunmak kelimesinin diğer Türk lehçelerinde kullanımının hemen hemen yok düzeyde olduğunu vurguluyor. Dahası değmek fiilinin kullanımın ve farklı anlam yüklemelerinin çok fazla olduğunu da belirtiyor.
İşte TDK sözlüğündeki değmek kelimesinin karşılıkları:
1. -e Aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek:
"Kapıdan bir an birbirimize değerek girdik." - Yusuf Ziya Ortaç
2. -e Ulaşmak, erişmek:
Mektup elime değmedi. Yaşı on beşine değince...
3. -e İstenilen yere düşmek, rast gelmek, isabet etmek:
Kurşun hedefe değdi.
Değmek,-er
1. -e Değerinde olmak:
"Benim ömrümün üç günü üç yüz bin liraya değer." - Haldun Taner
2. -e Karşılık olmak:
"Evet, onun için her şeyi feda etmeye değer." - Ahmet Kabaklı
3. nesnesiz zevk veren şeyler hoşa gitmek:
Bu kahve değdi doğrusu.
4. -e Herhangi bir nitelikte olmak:
"Babaannem özel bir kadındı. Anlatılmaya değer." - Ayla Kutlu
5. -e Eş değerde olmak:
Bütün dünyaya değer gözlerin.
Dokunmak ve değmek arasındaki bu temel farklılığa rağmen her iki eylem ya da kavram üçüncü taraf karşısında etkileyici hatta belirleyici olabilmektedir. Örneğin 1952 yapımı Lütfi Akad’ın çektiği Kanun Namına filminde Ayhan Işık ve Gülistan Deniz’in performansları dokunmak adına çok üst düzeydedir. Dönemin filmlerindeki tek planlı ve tek kameralı prodüksiyon imkanları düşünüldüğünde her iki sanatçının dokunma fiilini ne kadar verimli ve etkileyici olarak kullandığı fark edilir. Hatta denilebilir ki uzun tiratların etkin olduğu planlarda dokunmak fiili neredeyse diyalogların bile önüne geçmektedir.
Dokunmak filinin bu etkin yönü yeni bir kavramı da önümüze sermektedir. Dokunmak dokunanı ve dokunulanı etkilediği kadar izleyeni de etkileyen, yer yer maniple eder bir fiildir. Bunun en güzel örneğini Michalengelo vermiştir. Sistina şapeline resmettiği ünlü freskosunun bir bölümünde Hz. Adem’in yaratılışını resmettiği ilahi dokunuş sahnesi kutsal dokunmanın sembolü olduğu kadar, inananların zihinlerini ve yüreklerini manipüle eden bir eserdir. Bugün bu fresko uluslararası şirketler tarafından reklam kampanyalarında kullanılmaktadır. Freskonun temel özelliği tüm bakışı ele ve dolayısıyla dokunma kavramına odaklamasında yatmaktadır. Freskonun içeriğinde birkaç husus öne çıkar. İlki Hz. Adem’in yüzündeki mütebessim hâl, yani tanrının ona dokunmasının verdiği hayat ve seçilmiş olmanın hazzıdır. Bu hazzın benzerlerini liderlerin dokunduğu sıradan vatandaşların yüzünde de yakalayabileceğimiz ortak bir duygu durumudur.
Dokunmak fiili sadece müspet anlamda düşünülen bir eylem değildir, şüphesiz. Mütecaviz dokunmanın insanı irrite ettiği, korkuttuğu malumdur. Elias Cannetti, Kitle ve İktidar çalışmasında dokunulma konusu başlığında bu durumu işler.Özellikle mütecaviz dokunmanın kişiyi dokunmayı sınıflandırmaya ve adlandırmaya ittiğini belirtirken tiksindirici ya da korkutucu dokunma duygusundan kitle içinde kurtulabildiğini vurgular. Yani kişinin bir kitleye aidiyet ya da katılım gösterdiğinde istem dışı dokunma eyleminin korkutucu, ürkütücü boyutunu içselleştirdiğini, diğer bir deyişle normalleştirdiğini vurguluyor. Kitlenin herkesi eşitleyen kimliği dokunma eyleminin normalleşme eyleminin birinci şartı olduğunu vurgular.
Günümüz insanının sosyal medyada gösterdiği gayretin ve çabasının ardında yatan bu korkunun, yani dokunulma korkusunun olmayışında aramak lazım. Sosyal medya ortamında fütursuzca yapılan eylemlerin en büyük garantörü eylemde bulunduğumuz kişinin bize dokunmayacak olmasıdır. Gündelik hayatta yabancı bir dokunuşun getirdiği, bilinmeyenin dokunmasından kaynaklanan korkunun sosyal medya ortamında yaşamıyor oluşumuzdan kaynaklanmakta.
Gelecek, arkaya atılan bu duygunun oluşturduğu tahribatı incelemeye ciddi bir zaman ayıracak anlaşılan. Sanırız ki o günler çok uzakta değil.
Baha bey merhabalar. Çok…
Baha bey merhabalar. Çok kıymetli bir büyüğümün tavsiyesi üzerine yazılarınızı okumaya başladım. Başarılarınızın devamını dilerim.
Yeni yorum ekle