DÜŞÜNCE

Global Strateji

24 Eylül 2016

Mısır’ın elden çıkmasıyla kanadı kırılan Türkiye pes etmedi elbette… Zira dünyanın üçüncü kez şekillenmesinde hazırlıksız yakalansa da bir on yıl sonra genetik kodlarını tekrar keşfetti. Yıllarca terörle te’dip edilmeye çalışılan ülke güçlenmeye devam ediyordu. Bu çok can sıkıcı bir şeydi. Ne kadar uğraştıysalar da bölgesel savaşların bir parçası haline getiremediler. Çok ağır tahriklere maruz bırakıldı, ama her nedense sonuç alınamadı. Darbe tehdidi, parti kapatma davaları, bel altı vuruşlar, yolsuzluk iddiaları, mülteci krizi, DAEŞ’i YPG’si, FETÖ’sü, Gezi’si hiç birisi sonuç vermedi. Evet Türkiye’nin de planlarını bozdular ama, kendi planlarına da işlerlik kazandıramadılar.

Dünyada Küresel ve Bölgesel Çatışmalar Işığında Darbe Görünümlü İşgal Girişimleri

İsmail Aktürk
22 Eylül 2016

Şimdi gelişmiş diye bilinen ülkeler, süreç içerisinde bu mazlum Afrika ve Asya ülkelerinin kaynaklarına el koymuşlardır. Petrol, doğalgaz, altın, uranyum vb. madenler bunların başında yer almaktadır. Altın madenini işleyen teknolojiye sahip üç ülke Güney Afrika, Almanya, Kanada ilgili ülkelerin altın madenlerini, çeşitli yollarla elde edip sembolik bir pay bırakıp geri kalanını sömürmektedirler. Örneğin Kanada, Kırgızistan’da Kumtor altın madenlerini işletmektedir. Sembolik bir pay vermektedir. Kırgızistan aslında petrol hariç çok zengin su, kömür, altın gibi kaynaklar yanında tabii ve doğal güzelliklere sahip bir ülkedir. Fakat ne yazık ki günümüzde uluslararası kuruluşların işgalindeki ülke insanı hak ettiği noktanın çok gerisinde bir refah seviyesine sahiptir.

Bilim Kurgu

18 Eylül 2016

Batıda doğuda, Hristiyanlarda Müslümanlarda, zenginlerde fakirlerde örneklerini verdiğimiz bilim kurgu eserler neden bizim canım ülkemizde üretilemiyor? Bu düşünce ufku darlığının, belli kalıpların/klişelerin dışında düşünemememizin sebebi nedir? Bize ne oldu da hayal gücümüzü bu daracık ve karanlık odalara hapsettik? Küçük çocuklar misali kum havuzunda oynamaktan ne zaman ve nasıl kurtulacağız?

Savaşın Eşiğinde "Darbe Girişimine Kalkışmak" Amacıyla Başlayan İsyan

15 Eylül 2016

Yapı, musallat olduğu bünyeyi yok etmeye değil, kendisine vaaz edilen hedefe doğru onu teksif etmeye yönelik olarak bünyemize konuşlandırılmış. Bu yüzden de 15 Temmuz, bir “tatbikat” anlamına geliyor. Pazarlık masasında, illaki, tümüyle değilse bile, şimdilik istediklerinin bir kısmını alacaklar. Çünkü diplomasinin altın kuralı şudur: Pazarlık masası, her zaman ama her zaman, bir neden değildir. Bir sonuçtur. Bu sonuca sizi sürükleyen nedenler çoktan devreye sokulmuştur. Bazı nedenler-faktörler pazarlık amacıyla masaya yatırılır ama bazıları her zaman stepnede ve pusuda bekletilir.  

Ölüm Geldi Herkes Sussun

11 Eylül 2016

Ölüm herşeyin efendisi.Ölüm gelince tüm efendiler ayağa kalkıyor, el bağlıyor. Ayakta olanlara diz çöktürüyor.En kalbi katıları gözyaşlarına boğuyor.Ölüm gelince bir hayat bitiyor. Bin hayat başlıyor.Ölüm gelince bahar bir anda bitiyor. Yazı atlıyor, karakışa giriyorsunuz.Ölüm gelince kelimeler çaresizleşiyor. Kelimeler içinizde birbirine çarpıyor, harfler heceler birbirine giriyor. Bir anafor oluşuyor içinizde, kelimeler boğazınıza kement oluyor. İçinizi kanırtıyor. Duygularınız serkeşleşip hepsi birbirine çatıyor. Duygu mu ? O da ne ? Ölüm gelince duygularınız yok artık. Tek bir duygu var. Bütün duyguların yerini o alıyor. Onu nasıl tanımlamalı. Milyonlarca yıldır onu tanımlayacak bir kelime bulundu mu ki? Ya da bir cümle. Aşk için birbiriyle yarışan sanatçılar ölüm karşısında çaresiz, boyunları bükük. Kelimeleri tükenmiş. Ölüm gelince tüm tanımlar bitiyor. Küçülüyor. Büzüşüyor.

Hüsn-ü Şehadet Zinciri Projesi

07 Eylül 2016

FETÖ darbesinden sonra bir cadı avı başladı. Etrafımızda FETÖ ile ilgisi olmayan ya da "ibadet-ticaret-ihanet" taksonomisinde cemaatin en altındaki, en geniş katman olan "ibadet" katmanında kalan bir çok insanın gözaltına alındığını, tutuklandığını, açığa alındığını, işten atıldığını görüyoruz. Cemaatin "tedbir" adı altında kurumsallaştırdığı yalan, hile, saklanma, kriptoluk metotları sapı samandan ayırmayı güçleştiriyor. Şimdi bir an adaletsizlik yapmaktan korkan, yanlışlıkla da olsa kul hakkına girerim diye titreyen bir iradenin hakim olduğunu ve bizden suçlu ve suçsuzu ayıracak bir mekanizma kurmamızı istediğini varsayalım. Bir "teknik adam" şapkasıyla aklıma gelen proje şudur:

Sapla Samanı Karıştırmak, Batıyı Kestirmeden Çöpe Atmak…

01 Eylül 2016

Gelin zor olanı yapalım, sorumluluk alalım, özeleştiri yapalım; hem Batıyı hem Doğuyu, hem onları hem kendimizi sıkı bir eleştirel süzgeçten geçirelim. Yukarda saydığım isimleri okumayalım demiyorum; ama onların yanında İbn Rüşd, Mu'tezile, İbn Haldun, M. Abduh, C. Afgani, Cevdet Paşa, Cemil Meriç, A. İzzetbegoviç ve R. Gannuşi'yi de okuyalım; verdikleri mesajlar üzerinde düşünelim. İslam'ın özgürlükçü yorumunu "liberalizm" diye çöpe atıp, Marksist yorumunu iyi Müslümanlık sayma naifliğinden kendimizi kurtaralım…

FETÖ Belâsından Çıkarılması Gereken Dersler

22 Ağustos 2016

İmparatorluk bakiyesi bir coğrafyada dini, mezhepsel, etnik ve kültürel çeşitliliği kucaklamaz da, farklılıkları ve çeşitlilikleri inkâr eden, asimile etmeye ve hepsini bir potada eritmeye çalışan tektipçi bir devlet kurarsanız, toplumun tarihi, kültürel, sosyolojik dokusuyla uyuşmayan bu yapı kalıcı olmaz, eninde sonunda sorunlar patlak verir. Sonuncusuna gelinceye kadar yaşadığımız kimi modern, kimi postmodern bütün darbeler ve muhtıralar doğrudan veya dolaylı olarak bununla ilgili olup, milletin değerleriyle çatışan, dikiş tutmayan bir tektip gömleği ordu üzerinden tekrar tekrar millete zorla giydirme çabasıdır.

Hür İrade Bir İllüzyon mu?

20 Ağustos 2016

Bilimsel temellere dayandırılmış ve geniş kitlelerce benimsenmiş bir nihilizmin tüm toplum üzerinde yıkıcı bir etki yapacağı konusunda bu bilim adamları haklı görünüyor ama belki Müslümanlar olarak meseleye bizim de sunabileceğimiz farklı bir perspektif olabilir. İşin doğrusu bahsedilen bu yaklaşımın arkasında deterministik, naturalist ve netice itibariyle dinsiz bir hayat kavrayışı var. İnsanların hür -ya da cüz’î- iradeye sahip olmadığı bir dünyada dinden de bahsedilemez. Zira bu mantığa göre doğru ya da yanlışı seçmek diye bir şansımız yoksa insanlar yaptıklarından sorumlu tutulamazlar. Öte yandan bu kavrayış insanı, fatalistik yahut bizdeki karşılığıyla “cebriyyeci” bir varlık algısına da götürülebilir. Yani yapıp ettiklerimizin önceden belirlenmiş bir kaderin kazasından ibaret olduğu ve bizim onlar üzerinde hiçbir etkimizin bulunmadığı düşüncesine.