Zaman Algımız ve Zaman Paradoksu

12 Kasım 2021

 

Prof. Dr. Hasan Boynukara Hocamız facebook hesabında her akşam “Akşam vardiyası” başlığında aforizma tadında bir tespit, bir öneri, bir dilek vs. paylaşır. 9.11.2021 tarihinde, “Dünü sev ama bugünü yaşa. Bugünü daha iyi yaşamana bir katkısı yoksa, hiç sevme. Dün bagajımız değil, fenerimiz olmalıdır” şeklinde düne, bugüne kısaca zamana dair bir tavsiyede bulunmuştu.  Bu bendeki zaman algısı ve zaman paradoksu konusunda düşünmemi sağladı.

Kültürel olarak zaman ve felek kavramı birbiriyle bağlantılıdır. İnsanlar geçmiş dönemlerde felekten umut devşirirler umutları gerçekleşmediği zamanlar da lanet ederlermiş.

Bu bağlamda felek kavramını biraz açalım. Yıldızların döner küresi anlamına gelen felek Arapça kökenli bir kelimedir. Yıldızları deveran eden gök anlamındadır. TDK sözlüğünde “gökyüzü, sema” “Dünya, âlem” “Talih, baht, şans” olarak açıklanmıştır.

Günlük dilde “felekten bir gece çalmak” “feleğe küsmek” “feleğin çemberinden geçmek” “feleği şaşmak” “felek kimine kavun yedirir kimine kelek” “Felekten kâm almak” “feleği şaşmak deyimlerini kullanırız.

Bazen de “kahpe felek” “zalim felek” “kambur felek” diyerek feleğe kahrederiz.

M.Ö 4. yüzyılda Arabistan’da yaşayan Nebatiler gök cisimlerine tapıyorlardı. Sonrasında da Arap toplumunda o inancın etkisi devam etmiştir. Nebatiler gök cisimlerini Tanrı olarak görüyorlardı. Astroloji dedikleri burçlarla ilgili inançlar bu gök tanrılarla ilgilidir. Nebatiler feleklerin (yıldızların) kişilerdeki karakteri ve kaderi tayin ettiğine inanıyorlardı. Hatta gelecekten haber verenlere müneccim (yıldızlara bakan) deniyordu.

İnsanlar umutlarını herhangi bir cisme bağladıkları gibi bazen de zaman dilimlerini kutsallaştırarak ondan medet umar olmuşlardır. Eski inanç biçimleri kılık kıyafet değiştirerek yeni versiyonlarıyla çağdaş hayatın içine dahil olabilmektedir.

Zamanı dilimlere ayırmak, isimlendirmek, bazı zaman dilimine kutsallık izafe etmek insan aklının ürünüdür ve bir kültürdür. İnsan aklı bunu ürettiği gibi değiştirebilir de. Ama insan zihni, belli bir konfor alanına alıştıktan sonra değişmek insana zor gelir. Bu nedenle alışılageldiği üzere kutsallık izafe ettiği veya anlam verdiği günlerden sağlık, barış, huzur temenni edebilir. Huzuru, barışı, sağlığı insan aklı ve iradesine yönelik bir sonuç olarak düşünmek bir sorumluluktur ve insanın kendisine bağlıdır. Oysa huzuru, sağlığı ve barışı kendi dışında sorumluluğu doğrudan üstlenmeden bir zaman diliminden istemek kolaydır ve rahatlatıcıdır. Bu nedenle bazı günlerin hepimize barış, huzur ve sağlık getirmesini koro halinde istiyoruz.

Philip Zimbardo’nun Zaman Paradoksu isimli kitabındaki tasniften yararlanarak kendi özet ve yorumumla insan ve zaman ilişkisini biraz irdelemek istiyorum.

Zaman dediğimiz kavramın zihnimizdeki tasavvuru; geçmiş, şimdi ve gelecek olarak yer alır.

İnsanların ruh haline ve karakterine göre geçmişe, şimdiye ve geleceğe dair tavırları vardır.

Bazı kişiler geçmişte yaşar. Geçmişi cennet gibi görenler “Geçmişte ahlak vardı, komşuluk vardı, büyüklere saygı vardı, insanlık vardı. Şimdi her şey bozuldu. “Ahir zamanda altının tuncu kaldı insanın piçi kaldı.” Biz büyüdük kirlendi dünya” gibi geçmişi cennet olarak görenler var.

Bazı kişiler geçmişi cehennem olarak görür. “Biz ne acılar çektik. Geçmişte yoksulluk vardı. Yamalıklı elbiseler giyerdik. Kış gelirdi soğuktan donardık. Bir gün görmedik, Şimdiki nesil yediği önde yemediği arkasında, yoksulluk nedir bilmiyorlar. Şimdi rahatlık var. Artık ne kışın soğuğu donduruyor ne yazın sıcağı kavuruyor. Doğalgaz çıktı klima çıktı. Şimdikiler elini sıcak sudan soğuk suya vurmuyor.”

Bazı kişiler şimdi de yaşar. Ne geçmişin üzüntüsü ne gelecek kaygısı. “Anda yaşayın” derler. “İçinizdeki çocuğu açığa çıkarın” Yani geçmişi ve geleceği düşünmeyin, çocuk gibi olun derler. Hayatın tadını çıkar. Yarının garantisi yok dün de geçmiş zaten. “Bas bas paraları Leyla’ya bir daha mı geleceğin dünyaya” derler. Hayata haz ve zevk yönünden bakarlar geçmişi düşünmeyerek.

Bazıları şimdi de yaşar ama hayatı boş, saçma görerek, “ne yapsan boş, sonu ölüm, anlamsız bir dünya” diyerek nihilist yaklaşırlar. Adeta rüzgârın önündeki kuru yaprak gibi kendilerini çaresiz hisseder.

Bazıları geleceğe odaklanır gelecekte yaşar. Hep bir beklentileri vardır. Şef olacak, müdür olacak, genel müdür olacak, ev sahibi olacak, servet sahibi olacak. Hep kariyer servet peşinde koşarlar. Selamını, kelamını, hayatın anlamını ona göre ayarlar. Bugünü yaşayamaz, evini ve dostlarını ihmal eder. Görünüşte makam sahibidir ama yaşadığı anın hazzını hiç hissedemez.

Bazıları din merkezlidir. “Bu dünya öbür dünya için bir yatırım yeridir. Bu dünyada bir oyalanma yeridir geçicidir esas olan öbür dünyadır. Bu dünyanın lezzetleri aldatıcıdır. Sadece numunedir, asılları öbür dünyadadır. Dünyaya bağlanmak ahmaklıktır. Çünkü ebedi bir mutluluğu geçici ve aldatıcı lezzetlere kurban etmektir. Bu nedenle bu dünyada öbür dünya için ne kadar yatırım yaparsan o kadar karlı çıkarsın.” gibi düşünceler sahiptirler.

Zimbardo her ne kadar böyle kategorize etmişse de hayatın çizgileri bu kadar net ve kesin değildir. İnsanda hafıza vardır. Onun için geçmişi hafızasında taşır. İnsanda muhayyile gücü vardır. İnsan geleceği hayal eder. İnsan akıl ve duyularıyla bulunduğu anda da yaşar. Yani insanda geçmiş şimdi ve gelecek vardır ve bunlar kesin bir şekilde bölünemez.

Kanımca insan geçmişteki kötü yaşanmışlıklardan ders çıkarmalı aynı hataları bir daha yapmamalı. Kötü deneyimler travmatik bir takıntıya dönüşmemelidir. Şimdimize ve geleceğimize gölge olmamalıdır. Yaşadığımız güzel anlar ise bizim özgüvenimizi ve ruhsal enerjimizi beslemelidir.

Şimdi de yaşayalım ama bu geçmişi yok sayarak geleceği hiç düşünmeyerek olmaz. Ancak hayvanlar öyle yaşar. Hayvanların geçmişten gelen üzüntü ve sevinçleri, geleceğe dair hayalleri ve endişeleri yoktur. Zamanın içinde içgüdüsel ve biyolojik olarak varlıklarını sürdürürler. Ancak burada bir denge olmalı. Kişi yaşadığı anı hiç hissetmeyip geçmişin üzüntüsünde ve geleceğin endişesinde yaşarsa bu da normal değildir. Düğüne gidince oynayacaktır, cenazeye gidince ağlayacaktır. Ama bunu bir insan gibi yapacaktır, bir hayvan gibi değil.

Gelecekte yaşayanlar bugünü unuturlar, dostlarını ailelerini ihmal ederler. Yaşamadan yaşlanırlar. Belki servetleri olur, makamları olur ama zamanında yaşanmış bir hayatları olmaz. Hani bir düşünürün sözü var. “Hayat beş topu havaya atıp onları yere düşürmeden oynama sanatıdır. Beş top: İş, aile, sağlık, dostlar ve değerler. Bunlardan sadece iş, lastik top gibidir. Düşürürsen tekrar yakalarsın. Diğerleri kristal kadeh gibidir. Bir düşürdün mü bir daha telafisi yoktur” Gelecekte yaşayanlar, iş için diğer topları yere düşürenlerdir. Elbette insan gelecekle ilgili plan yapacaktır. Ancak şimdiyi tümden yok sayarak değil. Çünkü elimizde sadece gerçekte var olan şimdidir. Şimdiyi yaşamazsanız daha sonra onu asla yaşayamazsınız. Hayat ödül ve bedel üzerinde kurulan bir dengedir. Ödül olarak aldığımız şeye ne kadar bedel ödediğimize bakmalıyız. Eğer bu bedel, telafisi mümkün olmayan bedeller ise ödülün bir anlamı kalmayacaktır.

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 630 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.