DÜŞÜNCE

Angelus Novus, Yaşadığımız Felaket ve Gerçeklikle Bağını Yitirmek

10 Haziran 2021
Cumhuriyet’in başında tanımlanan ve kabaca üç temel başlıkta özetleyebileceğimiz sorunlarımız ekonomi, din ve etnisite idi. Ekonomik sorunun ne ve vaziyetimizin nasıl olduğu ortada. Diğer iki başlığın da değişik şekillerde etkide bulunduğu ekonomik yapı, şüphesiz devletin de içinde olduğu birtakım kontrol dışı imtiyaz mekanizmalarını içerse de görece daha teknik bir alan olarak görülebilir. Din ve etnisitede özetlediğimiz ve Cumhuriyet’in başında da temel mücadele sorunları olarak görülen hususlar ise göndermede ve etkide bulundukları geniş alan ve bu alandaki belirleyicilikleri dikkate alındığında ülkenin temel gerilim-çatışma alanları oldukları görülecektir.

Mutsuzluk Üreten Kavram: Mutluluk

10 Haziran 2021
Toplumumuzda sıkça rastladığımız; ebeveynlerin kendilerini çocuklarının mutluluklarına adamaları, kendi göremediklerini onlara göstermek, kendilerinin yaşayamadıklarını onlara yaşatmak, kendi sahip olamadıklarını onlara sunmak ve nihayetinde onları mutlu çocuklar olarak yetiştirmek arzusu, her istediklerini almak, her istediklerini yapmak, önlerine çıkan her engeli çocukları için aşmak, onları aslan, kaplan, prens, prenses olduklarına ikna etmek nihayetinde kötü sonuçlar doğurur. Mutlu olmak için büyütülen çocukların; sıkılan, hevesi geçen, yaşamak için bir anlam bulamayan, ilk zorlukta yılan, özgüven sorunu yaşayan, kıskanç, şımarık, bencil bireylere dönüştüklerini görüyoruz.

Erdemli Eşkıyadan(?) Bolu Beyine Selam

06 Haziran 2021
Senelerce hapis yatmış, adı pek çok şiddet hadisesine karışmış bir suç örgütü lideri olan Sedat Peker’in videoları halktan inanılmaz bir ilgi görüyor. Yaptığı ifşaatlar dilden dile dolaşıyor, sosyal medya gündemini belirliyor. Tarihte otoriteye baş kaldıran “eşkıya” figürlerinden çokça var ama bu tiplerden bazılarının halktan teveccüh görüp birer kahramanına dönüşmeleri, özel ilgiyi hak eden sosyolojik bir fenomen.

Küresel Hegemonyanın İmtihanında İrade, Dil ve Anlamın Daralması

04 Haziran 2021
Benlik inşasına yönelen insan yaşamda iradenin ve eşsizliğin değerini yüceltirken, kimlik ve grupla varoluşu tercih eden insan ise birlikteliği ve aidiyeti önemser. Benlik ile toplum arasındaki tüm gerilime rağmen gerçekte kültürün sunduğu dil ve anlam dünyasının dışına taşan bir seçim bulunmaz. Bir değerden başka bir değere, bir anlamdan başka bir anlama geçişin imkanı ancak verili bir dil ve gelenek dünyasında sözkonusudur. Bu durum yine de içine doğduğumuz muhitin kaderine ve ufuklarına umutsuzca sıkışıp kalmayı ifade etmez. Muhtemel farklılıkları ve bireysel varoluşları keşfetme ve seçme ihtimali daima te’dip ve terbiye edilmiş bir dil dünyası içinden konuşmayı gerektirir.

Yetimlerin Devleti/Devletin Yetimleri (Gayrimeşruya Yakılmış Bir Balad)

03 Haziran 2021
Harcanabilir yetimler kavramı; her türlü gayrimeşru işlerin bu yetimlere, vaz geçilebilir ya da harcanabilir fertlere yaptırılması TV’lerde yayınlanan dizilerde de yeni bir alan üretimine sebep oldu. Teşkilat dizisindeki yan karakterlerin bir uçak kazasında ölmüş gibi gösterilmeleri ile bir nevi aile bağlarından koparılmaları ve bu kişilerin başına gelebilecek herhangi bir olay durumunda inkâr edilebilir, yani vaz geçilebilir olmaları da sağlanması aslında iktidarın mevcut araçlar ile diğer bir deyişle hukukun ve kuvvetlerin meşru araçlarıyla halledilemeyen konularının olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.

Omerta’yı Çiğnemek, Kamusal Merak veya İyileşme İmkânını Heba Etmemek!

02 Haziran 2021
Türkiye yaşadıklarından ders almıyor, tersine yaşadıkları üzerinden ifsat edici kalıcı bir terbiyenin/tarzın etkisi altında yol almaya devam ediyor. Varlıklarını, iddialarını bu terbiyenin/tarzın karşıtı olarak konumlandıranlar da dâhil olmak üzere, ideolojik-politik aidiyet, sosyo-kültürel müktesebat fark etmeksizin, ülkemizin egemen tarzı maalesef bu. O yüzden aktörün kim olduğundan bağımsız olarak “Az gittik uz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmemişiz” durumunu yaşamaya devam ediyoruz. Din, ideoloji, etnisite gibi aidiyetleri etkisiz elemana dönüştüren, içeriksizleştiren bu egemen tarz yürürlükte olmaya devam ediyor.

Eserini Yazarın "Sabıka Dosyasına" Koymalı mı ?

30 Mayıs 2021
Bir yazarın üzerine atılı “suçu” eserlerine de yüklemeyi doğru buluyor isek o zaman yukarıda andığımız kabul edilemez davranışları olan filozofları, sanat adamlarını kaldırıp atacak mıyız? Foucault’u okumayalım mı? 1960 darbesini alkışlayan bir yazı yazdığı için Tanpınar’ın üstünü çizelim mi? Hitler’e destek verdi diye ünlü filozofu faşist mi ilan edelim;  Heidegger’in Varlık Zaman’ını yakalım mı? Nietzsche’yi tanrılara kafa tutu diye okumayalım mı? (Ünlü filozofun aslında teslise, Hıristiyanlığın baba-oğul-ruhulküdüs’ten oluşan tanrılarına kafa tuttuğunu söylemeye gerek var mı?)

Taksim’e Cami: İstanbul’un Temsili Yeniden Fethi

30 Mayıs 2021
Evet “medeniyet” gerçekten bir yönüyle “meydan okumadır” ama bir kürekçi kavgasında, bir kabile çatışmasında gözlemlenebilecek türden bir meydan okuma değildir. Şehrin en merkezi yerine en görkemli sembolik yapıyı kim dikecek, kim rakiplerinin kolunu büküp şehre kendi mührünü vuracak yarışması değildir.

Hamasetten Gerçekliğe Filistin

29 Mayıs 2021
Filistinli kimdir? Kutsanmış insanların kaderine engel lanetliler mi? Kardeşleri tarafından yalnız bırakılan bir yetim mi? çocuk yaşında sokakta kalmış yetimin çöpten yemek devşirmesini kimimiz kınadık, kimimiz acıdık. O an en vicdanlımız başını okşayıp cebimizdeki madeni paralardan verdik ve gururlandık. O çocuk artık delikanlı oldu. Sokağın raconu ona ne öğrettiyse o şekilde yaşamaya başladı. Bu vakitten sonra bu raconu sorgulamaya da hakkımız yok sanırım. Onlar kendi aralarındaki uzlaşmazlıklara rağmen ayakta kalmayı başarıyorlar. Birçok devletin, baş edemeyeceğini düşünüp boyun eğdiği bir ülke ile mücadelenin kolay olmadığını hepimiz biliyoruz.

Akif Emre, Acı Gerçek veya Çürümek!

23 Mayıs 2021
Bunları yana yakıla üstesinden gelmek için çırpındığımız dış tehditlerden daha tehdit edici iç sorunlarımıza karartma uygulayan, bir nevi kendine operasyon çeken durumumuza değinmek için dile getirdim. Çünkü düşmanı yenmekten daha mühim olan şey kendin olmak, olabilmektir. Kendin kalmak, kalabilmektir. Hatta denilebilir ki düşmanının varlığı da ancak kendi, kendisi olmak/kalmak şeklinde ele avuca gelecek bir şeyin varlığı ile mümkündür. O nedenle sancılı tarihimiz dikkatimizi dışarıya yönelterek var kaldığımızı ve böyle devam etmemiz gerektiğini biteviye hatırlatırken ve küresel-bölgesel ve ulusal her gelişme de bunu teyit edecek şekilde kullanılıyorken içe, içeriye dikkat çekmek/kesilmek zor ve sevimsiz geliyor, biliyorum.