Ne dersiniz? Büyük şehirlerimizden birinde, şöyle kalabalık bir AVM’ye dalsak, veya insan trafiği yoğun bir caddeye çıksak, olmadı yine kalabalık bir parka gitsek ve rastgele insanlara “Ey ahali, kapitalizmi nasıl bilirsiniz? İyi mi, kötü mü? Kapitalizm açgözlülük ve bencillik midir, yoksa insanları daha çok çalışmaya ve yeteneklerini sergilemeye teşvik eden bir düzen mi? Açlık ve yoksulluğun sorumlusu kapitalizm midir, başka bir sistem mi?..” gibi sorular sorsak, nasıl bir manzarayla karşılaşırdık dersiniz?
Ben tahminimi söyleyeyim: alacağımız cevapların yüzde 80’i kapitalizmin ne kadar da kötü, açlık ve yoksulluğun sorumlusu, açgözlülük ve bencilliği teşvik eden bir sistem olduğu yolunda olacaktır. Televizyonda, sosyal medyada, gazetelerde, sokakta, çarşıda-pazarda veya mahalle kahvesinde, hemen her yerde kapitalizme vurmak modadır. Kapitalizm herkesin şamar oğlanıdır, öksüz çocuk gibidir, arka çıkanı yoktur; bir gelen vurur, bir geçen!..
Rahmetli hocamız, değerli ilim adamı, bu coğrafyada 20. Yüzyılda yetişen en kaliteli aydınlardan biri olan Prof. Dr. Sabri Ülgener’in, başta “Zihniyet, Aydınlar ve İzmler” olmak üzere, eserlerinde bundan yarım asır önce aydınlar arasında Marksizmin cazibesi ve kapitalizm düşmanlığının moda olması konusunda yaptığı tespitler ne kadar da yerindedir.
Çok Devletçi, Anti-kapitalist Damarı Çok Kabarık Bir Ülke: Türkiye
Uzun bir süre sosyal bilimlerle haşır neşir olduktan, epey bir “iktisat mürekkebi yaladıktan,” ODTÜ ve Purdue (ABD)’de lisans, yüksek lisans ve doktora yaptıktan, kamusal ve özel kuruluşlarda çalıştıktan ve de çeşitli vesilelerle dünyanın 40’ı aşkın ülkesini gezip buralarda gözlemler yapma fırsatı bulduktan sonra, benim de ulaştığım kanaat şuydu: Türkiye, dünyada anti-kapitalist, anti-piyasacı, devletçi, merkeziyetçi, müdahaleci ve korumacı damarın en kabarık olduğu ülkelerden biridir. Bir tarihlerde bir eski başbakan “Komünist sistem SSCB’de yıkıldı, ama Türkiye'de hâlâ devam ediyor” derken ne kadar da haklıydı! Bizim solcumuz da anti-kapitalistti sağcımız da; Kemalist’imiz de, sosyalistimiz de, milliyetçimiz de, İslamcımız da, sağdan, soldan veya ortadan, okumuş ya da sıradan, toplumun hemen her kesiminden önemli bir kısmımız devleti kutsallaştırma ve “layüs’el” bir konuma oturtma derdindeydi; dindar damarı kabarık olanlarımızın önemli bir kısmı “özgürlük”ten büyük ölçüde ahlâksızlık ve Allah’a isyanı anlıyor, yine İslamcılarımızın pek çoğu kötü bir Karl Marx şakirtliğini iyi Müslümanlık zannediyordu…
Entellektüel iklimin bu kadar ölümüne anti-kapitalist ve anti serbest piyasacı olduğu bu ülkede, bir aydın, bir sosyal bilimci, bir iktisatçı olarak sosyalist-komünist, merkezi planlamacı, devletçi ve kumandacı sistem karşısında serbest piyasa ekonomisini, kollektivizm karşısında bireyciliği, korumacılık karşısında serbest ticareti, yasakçılık karşısında özgürlüğü, merkeziyetçilik karşısında adem-i merkeziyetçiliği, devletçilik karşısında hür teşebbüs ve özel sektöre dayalı serbest piyasayı savunmak gerçekten zordu. Ama her şeye rağmen bu satırların yazarının gerek yazdığı gerekse çevirdiği kitaplar, makaleler ve de akademik-entellektüel faaliyetler aracılığıyla karınca kararınca, dilinin döndüğünce, kaleminin yettiğince yapmaya çalıştığı şey bu şekilde özetlenebilir: özgürlük, bireycilik, hür teşebbüs ve serbest piyasayı savunmak, bunlarla ilgili ortaya atılan safsatalarla mücadele etmek; hakikatin hatırını her şeyden ve herkesten üstün tutmak. Zira inanıyorum ki, bireylerin kendilerini daha iyi gerçekleştirebilmesi de, maddi gelişmenin, refahın ve dünya nimetlerinden daha iyi istifade etmenin yanı sıra manevi anlamda doyumun, daha anlamlı bir hayat yaşamanın, hayallerini gerçekleştirebilmenin yolu kolektivizmden, devletçilikten, merkeziyetçilikten, tektipçilik, yasakçılık ve baskıcılıktan değil, ekonomik ve siyasi özgürlükten, bireyi ve insanı merkeze almaktan, adem-i merkeziyetten, çeşitlilik ve çoğulculuktan, tercih özgürlüğü ve serbest piyasadan geçmektedir.
En Büyük 10 Anti-Kapitalist Safsata
Yeni piyasaya çıkan “Anti-kapitalist safsatalar: Kapitalizm Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar” adlı son çeviri kitabımız tam da sözünü ettiğimiz konuları irdeliyor.[1] Tarih, siyaset bilimi ve sosyoloji okumuş, çifte doktora sahibi, önde gelen medya organlarında çalışmış, iş hayatında başarılı bir girişimin de uzun yıllar başında bulunmuş bir meraklı adam, Alman araştırmacı Dr. Rainer Zitelmann, oldukça önemli bir çalışmaya imza atmış. Kitapta önce aşağıda sıralanan ve tüm dünyada sık sık kapitalizm aleyhinde öne sürülen iddiaların olgusal gerçeklerle, tarihsel verilerle ne kadar örtüşüp örtüşmediğini sorgulamış.
- “Kapitalizm açlık ve yoksulluğun sorumlusudur,”
- “Kapitalizm eşitsizliğin büyümesine sebep olur,”
- “Kapitalizm çevre tahribatı ve iklim değişikliğinin sorumlusudur,”
- “Kapitalizm durmadan yeni ekonomik ve finansal krizlere yol açar,”
- “Kapitalizmin egemenleri zenginlerdir, siyasi gündemi onlar belirler,”
- “Kapitalizm tekeller doğurur,”
- “Kapitalizm bencillik ve açgözlülüğü teşvik eder,”
- “Kapitalizm insanları ayartıp onlara ihtiyaç duymadıkları ürünleri satın aldırır,”
- “Kapitalizm savaşlara yol açar,”
- “Kapitalizm ortada her zaman bir faşizm tehlikesi olduğu anlamına gelir.”
Eserde her bir iddia tarihsel gerçekler ve veriler ışığında sorgulanıp çürütülmüş; bu bağlamda kapitalizmin yükselişinden önce dünyada açlık ve yoksulluk ne düzeydeydi, sonra ne oldu kıyaslanmış; çevre tahribatı konusunda kapitalist ülkeler ile sosyalist-komünist ülkelerin performansı karşılaştırılmış; kapitalist ülkelerde gündemi ne ölçüde zenginlerin belirlediği sorgulanmış. Oldukça sağlam kanıtlar ve ayağı yere basan argümanlarla bu iddiaların esasen birer “doğru bilinen yanlış,” yani birer safsata olduğu ortaya konmuş.
Otuz İki Ülkeyi Kapsayan, 33 Bin Katılımcısı Olan Dev Alan Araştırması
Anti-kapitalist safsataların veriler ışığında sorgulanması yapıldıktan sonra, bir de insanların kapitalizm algısı konusunda yakın geçmişte (Haziran 2021-Kasım 2022) dünya çapında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına yer verilmiş. Geniş çaplı bir proje kapsamında tam 32 ülkede insanlara “kapitalizmi nasıl bilirsiniz?” diye sorulmuş. Bazıları kapitalizm lehinde, bazıları aleyhinde, bazılarında kapitalizm terimine açıkça yer verilip bazılarında verilmediği şu ifadeler insanların dikkatine sunulmuş ve kendilerine bunlardan hangilerine ne kadar katıldıkları sorulmuş.
- Devletin kuralları belirlediği ancak ideal olarak başka bir şekilde müdahale etmediği bir ekonomik sistemden yanayım.
- Devlet kira ve gıda fiyatlarının yanı sıra, asgari ve azami ücretleri de belirlemelidir; aksi takdirde sistem toplumsal açıdan adaletsiz olur.
- Özel işletmelerin hangi ürünleri üreteceğine ve bu ürünleri hangi fiyatlardan satacağına kendilerinin karar vermesi gerektiğini düşünüyorum; devlet bu konuya dâhil olmamalıdır.
- Piyasa birçok kez başarısız olduğu için ekonomide çok daha fazla devlet müdahalesine ihtiyacımız var.
- İyi bir ekonomik sistemde, devletin yalnızca belirli alanlarda mülk sahibi olması gerektiğini ve mülkün en büyük payını özel mülkiyetin oluşturması gerektiğini düşünüyorum.
- Bir ekonomik sistemde sosyal adalet ekonomik özgürlükten daha önemlidir.
Yine bu proje kapsamında aşağıdaki ifadelerin kapitalizm ile ne kadar ilişkilendirip ilişkilendirmedikleri insanlara sorulmuş: Refah, Yenilik, Açgözlülük, Kayıtsızlık, İlerleme, Yolsuzluk, Özgürlük, Performans odaklı bir sürekli başarma baskısı, Çok çeşitli ürünler, Çevresel bozulma.
Nihayet, yine aynı araştırma kapsamında kapitalizm ile ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangilerine katıldıkları sorulmuş:
- Refah sağlar
- Açlık ve yoksulluktan sorumludur
- Özellikle verimli bir ekonomik sistemdir
- Eşitsizliğin artmasına yol açar
- Nelerin sunulacağını devletin değil, tüketicilerin belirlediği anlamına gelir
- Çevre tahribatı ve iklim değişikliğinden sorumludur
- Ekonomik özgürlük anlamına gelir
- Sürekli olarak yeni ekonomik ve finansal krizlere yol açar
- Birçok ülkede sıradan insanlar için daha iyi koşullar sağlamıştır
- Zenginlerin egemen olduğu bir sistemdir, siyasi gündemi bu kişiler belirler
- İnsanları ellerinden gelenin en iyisini yapmaya teşvik eder
- Bireysel şirketlerin (ör. Google veya Amazon) tüm piyasayı kontrol ettiği tekelleşmeye yol açar
- Bencilliği ve açgözlülüğü teşvik eder
- İdeal olmayabilir, ancak yine de diğer tüm ekonomik sistemlerden daha iyidir
- Savaşlara yol açar
- Yeri doldurulamaz; geçmişte kapitalizmin yerine başkasını koyma girişimleri diktatörlük ve acıyla sonuçlanmıştır
- İnsanları kandırıp ihtiyaç duymadıkları ürünleri satın almaya ikna eder
- Her zaman bir faşizm tehlikesi olduğu anlamına gelir
Dünya çapında 33 bin dolayında katılımcı üzerinde yapılan alan araştırmasının yapıldığı ülkeler arasında ABD’den Polonya’ya, Japonya’dan Nijerya’ya, Rusya’dan Pakistan’a, Türkiye'den Moğolistan’a, İngiltere’den Bosna-Hersek’e, Almanya’dan Karadağ’a,.. Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika kıtasından kapitalist-eski komünist, doğulu-batılı, zengin-yoksul her kategoriden ülke yer alıyor.
Araştırmanın Ortaya Koyduğu Sonuçlar
Verilen cevaplar ilginç, üzerinde düşünmeye değer. Yer yer şaşırtıcı, “ne kadar da anti-kapitalist bir dünyada yaşıyoruz tanrım!” dedirtecek türden… Toplam 32 ülkenin sadece 7’si “pro-kapitalist” yani kapitalizm taraftarı çıkmış. Buna karşılık araştırmanın yapıldığı ülkelerin 9’u kapitalizm karşısında nötr bir tavır takınırken ya da açık bir tarafgirlik veya düşmanlık sergilemezken, 32 ülke içinde 16 ülke, başka bir deyişle alan araştırmasına konu ülkelerin %50’si anti-kapitalist tutumuyla öne çıkmış. 32 ülkenin 31’inde kapitalizmin zenginlerin egemen olduğu bir sistem olup siyasi gündemi onların belirlediği; 29’unda kapitalizmin eşitsizliği artırdığı; 28’inde kapitalizmin bencilliği ve açgözlülüğü teşvik ettiği; 25’inde kapitalizmin tekelleşmeye yol açtığı iddiası genel kabul görmüş, en fazla onay verilen ilk beş iddia arasında yer almış.
Dünyada en kapitalizm yanlısı ülke olarak, bir eski komünist ülke olan Polonya öne çıkarken; en anti-kapitalist ülkeler arasında ise Türkiye'den sonra Bosna-Hersek ve Rusya geliyor. ABD, İsveç, Şili, G. Kore, İspanya, İsviçre, Arjantin, Romanya, Slovakya ve Nepal gibi ülkelerde siyasi yelpazenin sağına doğru gidildikçe kapitalizm taraftarlığı artma eğilimi gösteriyor, yani sağcılar solculardan daha kapitalizm yanlısı. Yine birçok ülkede zenginler fakirlerden daha fazla kapitalizm taraftarı ya da daha az anti-kapitalist tutum sergiliyor. Nijerya gibi yoksul bir Afrika ülkesinde de kapitalizm lehindeki ifadelere yüksek oranda destek verilmesi de ilginç.
Araştırmanın en ilginç, bizce hiç şaşırtıcı olmayan, kayda değer sonuçlarından biri de, anti-kapitalist tutumlar ile komplo teorilerine inanma eğilimi arasında tespit edilen yüksek pozitif korelasyon. Başka bir deyişle, gerek dünyada ve gerekse Türkiye'de kararlı bir şekilde anti-kapitalist tutum sergileyen insanlar arasında komplo teorilerine inanma ya da komplocu düşünme eğilimi sistematik bir şekilde daha yüksek.
Türkiye: Sağcı-solcu, Genç-yaşlı, Kadın-erkek “Hepimiz Anti-kapitalistiz” Diyen Ülke!
Araştırmadan elde edilen veriler ışığında Türkiye ile ilgili olarak yapılan tespitler, ortaya çıkan bulgular ve araştırma sonuçları, adeta yukarıda değindiğim kişisel gözlemler ve buna dayalı olarak ileri sürdüğüm tezlerin doğrulanmasını sağlayan sağlam bir kanıt durumunda. Bendeniz eseri çevirmem için bana müracaat edildiğinde, söz konusu eserin ana temasıyla ilgili bir proje kapsamında toplam 32 ülkede “Kapitalizmi nasıl bilirsiniz?” konulu bir alan araştırmasının yapılmakta olduğunu duyar duymaz, “en anti-kapitalist ülke kesin Türkiye'dir, göreceksiniz!” diye tahmin etmiştim. Sonuçlar geldi, baktım; şaşırdım mı? Hayır kesinlikle hiç şaşırmadım; sonuçlar sürpriz değil, aynen tahmin ettiğim gibiydi: dünyada anti-kapitalist duyguların en kabarık olduğu ülke Türkiye idi! Başka ülkelerin çoğunda kadınlar ile erkeklerin, zenginler ile fakirlerin, sağcılar ile solcuların, yüksek eğitimliler ile düşük eğitimlilerin verdiği tepkiler yer yer gözle görülür biçimde birbirinden farklılaşırken, Türkiye’de durum bambaşkaydı: Türkiye'de insanlar kadını-erkeğiyle, sağcısı-solcusuyla, zengini-fakiriyle, okumuşu-cahiliyle hep bir ağızdan “hepimiz anti-kapitalistiz” diye haykırıyordu adeta!...
Bunun neden böyle olduğu kanaatimce sosyal bilimcilerin, iktisatçılar, tarihçiler, sosyologlar ve siyaset bilimcilerin hem teorik-felsefi-entellektüel düzlemde, hem de empirik (tecrübî/görgül), olgusal, ekonomik, siyasi ve tarihsel düzlemde ayrıca ve ayrıntılı olarak irdelemesi gereken bir meseledir. Bendeniz bunun biraz devletin bizde çok eski devirlerden beri fazla yüceltilmesi ve kutsanmasından, bireyin her zaman devlete/millete/vatana/partiye/tarikata/cemaate velhasıl bireyi aşan bir kollektif bütüne kurban edilmesi anlayışından, biraz hilafetin çok geçmeden saltanata dönüşmesinden, biraz akılcı-yorumcu-özgür iradeci zihniyetin zamanla nakilci-lafızcı-kaderci zihniyete yenik düşmesinden, biraz 16. Yüzyıl sonlarından beri sürekli gerileme, toprak kaybı ve dış güçler karşısında alınan sürekli yenilgilerle bir imparatorluğu kaybetmenin ve Anadolu’ya sıkışıp kalmanın, nihayet biraz da tepeden inmeci modernleştirme-Batılılaşma sürecinde bazı toplumsal kesimlerin uzun süre devletten üvey evlat muamelesi görmesinin yarattığı travmalarla yakından ilgili olabileceğini düşünüyorum…
Bence bu eser bugüne kadar kapitalizmin ne olup ne olmadığı, kapitalizmle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların gerçeklerle ne kadar örtüşüp örtüşmediğini en iyi sorgulayan eserlerden biri. Anti-kapitalist safsataları ya da kapitalizm hakkında doğru bilinen yanlışları gayet güzel irdelemiş ve bütün dünyadaki anti-kapitalist tutumu gayet iyi gözler önüne sermiş. “Küresel kapitalizmi, serbest piyasa kapitalizmini, hür teşebbüsü, serbest ticareti, adem-i merkeziyeti, özel girişimi ve serbest piyasa ekonomisini savunanların da, kollektivist, merkeziyetçi, devletçi, korumacı, merkezi planlamacı ve kumandacı sistemi savunan anti-kapitalistlerin de okumaları ve üzerinde düşünmeleri gereken bir eser.”
[1] https://www.kitapyurdu.com/kitap/antikapitalist-safsatalar-kapitalizm-hakkinda-dogru-bilinen-yanlislar/641292.html
Yeni yorum ekle