DÜŞÜNCE

Söz Yasaklanırsa

29 Kasım 2022
Aristo “İnsan konuşan hayvandır” derken bizi hayvanlardan ayıran en önemli özelliğin konuşmak olduğu vurgulamıştır. Montaigne, “İnsan yalnız sözle insandır ve yalnız sözle bağlanırız birbirimize” diyerek aynı gerçeği vurgulamıştır. Bundan olacak ki düşünce ve ifade özgürlüğü tüm özgürlüklerin anası sayılmıştır. Ancak düşünmek, konuşmak ve özgürlük, tarihin her döneminde yönetimlerce tehlikeli görülmüş ve kısıtlayıcı yaptırımlar uygulanmıştır. Çünkü düşünen ve konuşan kişiler her durumu sorgulayabilir ve yönetimin hoşuna gitmeyen gerçekleri dile getirebilir.

Tevazu, Vakar, İlim: İsmail Cerrahoğlu (1929-2022)

29 Kasım 2022
Peki! İsmail Cerrahoğlu’nu ‘hocaların hocası’ yapan, sadece onun alanın ilki olması mıydı? Kesinlikle değil. Bu kıdemiyet sadece halef-selefliği belirleyen bir kriterdir. Lakin bir alime ilgili alanda saygınlık kazandıran şey, onun açtığı ufuk, gösterdiği yol ve bıraktığı mirastır. Ayrıca öğrencilerinin onun ufuk-yol çizgisinde durup durmadığı ile doğru orantılıdır. İlmi kişiliğine, özellikle tefsir ilmine verdiği emeğe, bu yolda bıraktığı eserlerine, fikri mirasına ve öğrencilerinin tercihlerine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Türkiye tefsir akademisinde kendisinden saygıyla bahsedilmesine neden de budur.

Gelenek Korunmalı mı?

25 Kasım 2022
Öte yandan kültür geçmişin birikimidir ve geleceğe yönelik söyleyebileceği şeyler sınırlıdır. Hele içinde bulunduğumuz hızlı teknolojik gelişmeler karşısında kültürün söyleyebileceği bir şey yoktur. Hiçbir kültür bilgisayar veya cep telefonunu nasıl kullanabileceğinizi söyleyemez. Ayrıca biz kültürü korumaya kalktığımızda korumaya çalıştığımız her kültür tarihseldir, güncel değildir. Hele geçmişimizdeki kültürel ögeleri korumaya ve hatta yeniden canlandırmaya kalktığımızda yaptığımız iş türbedarlıktır. Ne günümüze ne geleceğimize yönelik olarak bize yol gösteremez, yardımcı olamaz.

Entelektüelin Ötekileştirmeyle İmtihanı ya da Entelektüel Aklın Kategorizasyonu

25 Kasım 2022
Entelektüel, insanlık tarihinin ona öğrettikleriyle zamana, mekâna, olay ya da olgulara eleştirel bir noktadan bakmaya çalışır. Eleştirel düşünceye sahip olmak entelektüel duruşun temel koşuludur. Pek tabii olarak hepimiz önyargılara sahibiz. Eleştirel düşünce, başka bir ifadeyle önyargılarımızı fark etme ve anlama gayretidir. Entelektüel, fildişi kuleyi andıran bir soyutlama evreninde “doğruyu” bilen, bildiren bir özne değil, bizatihi hayatın içinde ve farkında olarak bize seslenendir. Bir entelektüelin okudukları, gördükleri, duydukları, çıkarsadıkları, edindikleri, öğrendikleri, anlayışları, kavrayışları, arayışları hasılı bütün birikimi ve tecrübesi ona soru sormayı ve cevaplar aramayı öğretir.

Hannah Arendt ve Kötülüğün Sıradanlığı

18 Kasım 2022
Arendt’e göre Yahudi liderlerin kendi insanlarının imhasında oynadığı rol, bu baştan sona karanlık hikâyenin şüphesiz en karanlık bölümüdür. Arendt, Nazilerin siyonist Yahudileri iyi Yahudi olarak gördüklerini, sadece siyonistlerin Alman yetkililerle müzakere şansına sahip olduğunu söylüyor. ”Birinci sınıf Yahudi” şeklinde nitelenen Yahudiler korunuyor, sadece ünlü Yahudiler hayatta kalabiliyordu. Tanınmış Yahudiler için tanınmış kişiler araya girdiğinde sonuç alınıyordu. Ölüm de sınıfsaldı yani. Tüm üst düzey Nazi yetkilisinin koruduğu Yahudisi vardı, Hitler’in 340 birinci sınıf Yahudi tanıdığı söyleniyordu.

Felsefeyi Öğrenmek

16 Kasım 2022
Felsefi düşünce, ilme olan istek ve merakla başlar. Düşünürken gerçeği ararsın ve bulma çabasıyla araştırmalar yaparsın. Hakikat, gerçeklik diye bulduğunun ötesinde kalır belki. Olsun, felsefe hiç bitmeyecek düşünce yolculuğudur. Felsefe öğrenmek, okuma alışkanlığı olmayan insanlar için çok zordur. Düşünmeyi öğrenmek illâki kitapla başlar. Bu kitaplar, biçimlendirilmiş okul ve ders kitapları değildir. Yığınla arana mesafe koyan, eleştirel yazılardır. Kafka’nın sözüyle: “Kitap, ruhumuzun buz kesmiş sularını kıracak bir balta olmalıdır.”

Rasim Özdenören'le Yalnızlık ve Yazmak Üzerine Sohbet

07 Kasım 2022
Sanırım, en başta kişinin kendini ne olarak gördüğü öne çıkıyor. Kişi yazı yazarken kendini yazar olarak mı görüyor, yoksa yazı onun yaptığı bir işin bir uzantısı olarak mı ortaya çıkıyor? Eğer böyleyse ve mesela kişi, işi icabı yazı yazmak zorunda bulunuyorsa onun yaptığı işi yazarlık olarak görmüyoruz. Bir avukat da mesleğini icra etmek için yazı yazmak zorundadır. Veya bir müfettiş, teftişini yazıyla raporlar haline getirir. Ama biz onların yaptığı işi yazarlık olarak görmüyoruz. Kendini yazar olarak gören kimse, kendisini yazıyla ifade etmediği zaman kendini görevini ifada ihmale düşmüş biri olarak görüyorsa, bence o kişiye yazar dememiz gerekiyor.

Ben Ölecek miyim Ali?

03 Kasım 2022
Sessizce haykırdım, Mustafa duymadı, hatta ben bile. Geçenlerde bir sel vurdu gözlerime, birini alıp götürdü diğerini korumak istedim sanki. Can dostum omuzlarıma dokunup teselli etti, umurumda olmadı hiç. Mustafa da bir tanesini kaybetti, gönül gözü yeter diye şükredip sabretti. Biz de. “Ben ölecek miyim Ali?” diye mırıldandı kulaklarıma. Kulağım sağır oldu. Her cümle, her haykırış, her bakış uzuvlarımızı birer birer yerinden söküp alıyordu. Birbirimizi bitiriyorduk yaşama inat. O mu hayata hayat mı ona düşman oldu hiç anlamadım. O da anlamamış olmalı ki, bu muamma hala için için kemiriyor.

Aynadan Gönüle Girmek

01 Kasım 2022
Türk müziği Bizans’tan gelmedir diyenler var. Yanlış. Türk müziği Bizans’tan gelme değil, Bizans müziği ile akrabadır/ benzer diyebiliriz ama Bizans’tan gelme değildir. Bazı tarihçiler şöyle yazıyorlar, kiliseye gittim, kilise müziği dinledim, bizimkiyle aynı müzik. Demek ki Kilise müziği, Bizans müziği, Türk müziği aynı müziktir diye yazıyorlar. Günümüzün İstanbul Kilise müziği ile benzerliklerin olması, Türk müziğinin Bizans’tan geldiğini göstermez. Bu konu makam analizi, ses analizi, sistem analizi bilmeyi gerektirmektedir. Analiz yaparak her iki müziği inceleyenler, bu müziklerin aynı müzik olduklarını söylemiyorlar. Ben de onlara katılıyorum, ama benzer veya akraba olduklarını da inkâr etmiyorum.