Uluslararası sistemi, ayartıcı bir tutkuyla, bireyin tanrısallaşma sürecinde ortaya çıkardığı zihniyetin, herhangi bir ülke, din ve ulustan münezzeh bir şekilde tarihi şekillendirdiği yapı olarak tanımlayabiliriz.
Hem okullarda hem akademik çalışmalarda var olan bilgiler tekrarlanıyor. Üretken bir kafa için sıra dışı düşünme teknikleri öğretilmiyor. Bilgi üretmek değil yansıtmak marifet olarak algılanıyor.
Nasıl oluyor da “Adaleti uyguluyoruz!” derken, çoğu yerde adaletsizlik yapıyoruz? Adaletsizlik ne olabilir? Adaleti gözetmeme; adaletsiz olan hâl ve hareketleri görmezlikten gelme mi, acaba?
Atalarımızın dediği gibi, söz uçar yazı kalır; yazı bir insanın sadece çağdaşlarına değil, gelecek kuşaklara da en güzel armağanıdır. Bundan bin yıl önce, beş yüz yıl önce, biz doğmadan çok çok önce yaşamış filozoflar, ilim adamları, seyyahlar o zaman düşündüklerini, gördüklerini, tanık olduklarını, izlenimlerini yazmamış olsalardı, bugün biz onları nasıl tanıyacaktık?
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in, İslam Düşünce Enstitüsü'nün (İDE) "Nehri Yeniden Akıtmak" isimli kapanış konferansında yaptığı konuşmadan hareketle birkaç hususun altını çizmekte fayda görüyorum.
Biz de bir deyim var. “Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur.” Elimizden gelenin en iyisini yapmak diye bir kavram yok. Biz sorunların kavşağında dolaşırken onlar mevcut durumu geliştirerek mesafe alıyor.
Üzerimde bıraktığı etki bağlamında bu yıl izlediğim en çarpıcı film olan Holy Spider kaderci, taklitçi ve dogmatik bir mü’min tipini işliyor. Önemli bir meseleyi ele alan filmi biraz yakından incelemekte fayda var.